Perşembe

Leylek

2003 yılından beri hiç sektirmeden her sene leylek gördük. Havada, karada, tarlada, uçan, kaçan...her türlüsünü. Leyleklerin seyahate yorumlanmasının verdiği mutlulukla ilk başlarda pek hoşumuza gidiyordu leylek görmek. Zaman içinde leylek düşüncesi artık korku vermeye başladı. Son birkaç senedir eğer birimiz leylek gördüysek diğerine gıcığına gösteriyoruz :) A bak kuuuşşş kocamannn diye masum masum gösterirken, birden aaa leylekmişşş diyince diğeri hemen bakışını başka yere kaçırmaya çalışıyor. Ama nafile, en son iki gün önce gene leyleği gördük!
Son 6 yılda diğer 23 yılımda etmediğim kadar seyahat ettim(k). İlk başlarda çok keyifliydi. Doğudan batıya, kuzeyden güneye...Yeni yerler, yeni kültürler, yeni yemekler. Ama herşeyin olduğu gibi bunun da bir doyum noktası varmış. Artık leylek görmek istemiyorum! :)

Bu kadar seyahat demisken bari iki restaurant önerisi yapıp geçeyim,

Frankfurt'a yolunuz düşerse aksam yemeği için elma şarabı ile ünlü Adolf Wagner'i deneyebilirsiniz. Wiener Schnitzel bence çok güzeldi. Elma şarabını çok içmedim ama benimki önce ağız büktü, sonra da pek beğendi.

Paris'e yolunuz düşerse, bizim otele yakın olduğu için tercih ettiğimiz ama önünde inanılmaz kuyruklar oluşan ve sadece antrikot yapan Le Relais de Venise'e uğramanızı öneririm. Bu arada sitelerinden gördüğüm kadarı ile Paris dışında New York, Barcelona ve Londra'da da şubeleri varmış. Şimdi gözümdeki orjinalliğini biraz kaybetti ama olsun, yemekler çok başarılıydı. Paris söz konusu olunca her seferinde dönüp Gözde'ye sorduğum Bistrot d’a Cote da bir alternatif olabilir.

Bir Alışveriş Bir Fiş


Son dakika çıkılan bir Frankfurt seyahati. Seyahati en anlamlı kısmı ise super hiper mega ve her türlüsünden farklı ürün bulabileceğime inandığım Alman marketleri !

Uzun zamandır birşeyler eksik diyorum bizim buradaki düzende. Geçen hafta bizimki ile oturduk, düşündük, bulduk. Koocaman supermarketleri özlemişiz! (bunu Türkiye'den Scoth Brite bulaşık süngeri taşırken de farketmiştim) Genelde bir ucundan bir ucuna yürümesi hepsi topsu 1 dakika süren Albert Heijn'lardan fenalık gelmiş meğer.

Hemen telefona sarılıp 10 yıldır buralı Burçin'e soruyorum, ne olur söyle ya yok mu şöyle kocaman ama Albert Heijn olmayan bir market? Yok diyor, sen burayı köy gibi düşün de üzülme böylece diyor. Tamam anladım diyorum, son kez de alışveriş merkezi sorup onun da (benim aradığım gibisinden) olmadığını anlayıp kapatıyorum telefonu.

Bu seyahat ortaya çıkınca, işte diyorum fırsat budur! Yolda internetten deli gibi market arıyorum, Hypermarkets of Frankfurt, Real Frankfurt, Mega markets Germany...Aklıma ne gelirse marketlere dair googlelıyorum.

Hedefi belirleyip dönüş yolunda kendimizi bulduklarımızdan birine atıyoruz. Nasıl özlemişim yanındakinden ayrıldığında onu bulabilmen için illa ki telefon etmen gereken büyüklükteki marketleri!!! Etmedim, keyifle kayboldum. Baharatlardan girdim, şaraplardan çıktım. Binbir çeşit bal reyonunda kendimden geçip, sıvı Calgon bulmanın mutluluğu(!) ile deliler gibi döndüm de durdum! İnsan sıvı bulaşık makinesi deterjanı bulunca böyle sevinebilir mi?
Neyse tabii bu güzel gunun ardından, bizdeki inanışa göre kötü birşey olması çok bir muhtemeldi, oldu da. Tam eve geldik diye sevinirken, bizim sokağa giren Slovenyalı Otobus sokağı geçemeyip tıkanıp kaldığı için biz de 100 m uzunluktaki bir sokaktan ters yönde giriş yaptık, güya amaç yolu kısaltıp başka sokaktan evin önüne ulaşmak.

Ters yönden girdiğimiz sokakta arkamızdan da araç gelmesi üzerine, hah sadece biz değilmişiz iyi madem derken, yan aynadan bir baktık Politei STOP yazıyor arabanın üstünde!

Kenara çektik, dutch polis kızımız geldi, ters yöne beni göre göre girdiniz nasil bir iş anlamadım dedi.

Biz de durumu anlattık, git sen kamyonla ilgilen bizimle uğraşacağına dedik ama yok bu bir mazeret değil bekleyin cezanızı yazacağım dedi.

Yaptığımız tahminlere göre ben kazandım, benimki 150 euro'yu bekleyelim ki üzülmeyelim derken, ben 80 euro dedim, 90 euro geldi.

Şimdi tabii ki kendimizi haklı bulmuyorum ama kadın bize ceza yazarken yanımızdan aynı sokaktan ters yönde gelen 7-8 araba geçti! Ben "ama araba... ama bunlar da geçiyor..." derken, polis beni avutmak için "I will tell them" (ingilizcesi yarım kendisinin) gibi anlamsız bir avutma cümlesi kurdu.

O sırada muhabbet şu şekilde, polis"Just for curiosity, how long have you been living here?" Biz"more than a year" polis"and you don't speak dutch?" biz"no, not a word, only hudimirah (tabii ki böyle yazılmıyor ama yazmak için sözlüğe bakmaya bile gerek duymuyorum", neyse polis gene "oo you should learn some ...;) gulucukler eşliğinde"

Tabii ben de altta kalır mıyım, haksızlık damarıma basılmış bir kere (ki galiba hayatta haklı"lık" aramak gayet saçma ve safça bir durum), neyse altta kalmayarak hemen lafı yapıştırıyorum "Just for curiosity, will you also give ticket to those other cars?" (those other cars çooktan Amsterdam'ın diğer ucuna ulaşmış durumda biz bu konuşmaları yaparken tabii)

tabii (dutch women walk like farmers*bknz undutchables kitabi* sözcüğüne birebir uyan) hanfendinin cevabı da hazır, "we are busy now, other police are busy also" ne demekse....

kadın dönüyor, kendi aracına giderken yanından geçen biriyle konuşuyor ve o anda bir araba daha aynı yönden geçiyor!!!





Pazartesi

Bir parça renk alır mıydınız?


Photoshop'la fotoğrafların üzerinde renk oyunları yapmayı öğrendiğimden beri her yere, her fotoğraflanası şeye renk gözümden bakıyorum!

Önce canlı renklere sahip bir fotoğrafınızı alın, photoshopta açın kendisini. Başına geleceklerden habersiz fotoğrafınızı bir güzel siyah beyaza çevirin. Sonra da orijinal tutmak istediğiniz renklerin üstünde fırçanızı sallayın! Hepsi bu!

Dur Bir Mola Ver!

Bir insan bir kitaba kaç kere başlayabilir? Hadi yeniden başladı diyelim, önceden okuduğu yerleri hiç mi hatırlamaz?
Konuda bahsi geçen şahıs benim, kitap ise Tom Robbins- Dur bir mola ver.
Kitabın ismini içime çok sindirmiş olacağım ki, kitaba 3. kere ve 1 yıllık bir molanın üstüne yeniden başladım!
Aslında ilk başlayışım 2004, sonra 2008 ve şimdi 2009. En son okumam esnasında 80.sayfaya kadar da gelmişim, yani kitabın bir çeyreğini bitirmişim!
Bu sefer kararlıyım, mola vermeden bitireceğim!
Bu arada Tom Robbins'in Parfümün Dansı kitabını (Gözde sağolsun:) inanılmaz keyifle okumuş, hiiiç mola vermeden bitirmiştim. Belki parfümlere olan düşkünlüğüm, belki kitabın geçtiği yerlerin arasında o dönem ikamet ettiğim Seattle'ın olması, belki gene o dönem keşfettiğim pancarın kitapta bolca adının geçmesi...bilmiyorum...ama çok keyifliydi...

Çarşamba

Tarihin En Sıcak Kasım Ayı


Bu sene inanılmaz sıcak geçiyordu Kasım ayı. Bugun biraz kurcalayınca sebebini bulduk! Hollanda bu sene rekor bir Kasım'a imza atıyormuş meğer!! Sıkı durun, mevsim normallerinin ortalama 10 derece üzerinde seyrediyormuş hava sıcaklığı! Bu tarihte bir ilkmiş!

Sevgili New Amsterdammer arkadaşım Aslı, kotun içine ikinci çorabı ya da taytı giydiğimde gülme bana, sen de giymeye hazırlansan iyi olur :)))

Yukarıda geçen kasım Amsterdam'indan bir fotoğraf...bu sene bir türlü yakalayıp da fotoğraflayamadım bolca sarı yapraklı ağaçlarla süslü. Yeni oyuncağım Photoshop'tan nasibini almış bir fotoğraftır aynı zamanda!

Salı

FotoMutfak

Yaptığım yemekleri fotoğraflamaya bayılıyorum!!!

Ugg Kızları ve Kuzuları

Geçtiğimiz hafta yapılan İstanbul seyahatinde Bagdat caddesi Marks&Spencer önündeki banklarda zorunlu olarak 1 saat konaklamam sonucu anladim ki kuzudan bozma UGG botlar tam anlami ile "ayaga dusmus" durumda.
Rahatlıklarına (ben de almayı düşünmüştüm) ve yakışan kisiler giyince şık durabilmelerine hiiç lafım yok, ama her iki kişiden birinin ayağında da olmaz ki!
Yukarıda fotoğrafladığım Barcelona kuzularını bağdat kızlarına hediye ediyorum, belki işe yarar :)) (Almak isteyenler caddedeki Bambi'ye uğrasın 99YTL'ye orijinal olduğu iddia edilen UGG'lar satılıyor:)

Çarşamba

:)

Tansaş'tayım.
Kasada ödeme yapmak üzereyim ama gazete bir türlü geçemiyor kasiyer kızın önünden.
Ben de herhalde gazetenin fiyatını göremedi diye bir süre bekleyip, "fiyatı 50 kuruş" diyorum.
Kız kafasını gene gazeteden kaldırmayarak yanıtlıyor "Ha yok fiyatına bakmıyorum, bir haber var da ona bakıyordum!"

Pazar

Power Dancer & Booster Maxx

Aksam Aslı'yı arıyorum, hadi diyor, gidelim...
Salondan mac sesleri arasından tanıdık bir ses geliyor :"O dönen şeye binme!" diye son direktifi veriyor.
Çıkıyorum, Dam meydanında buluşuyoruz.
Panayıra dönmüş meydanda renkler seslere karışmış, arada çıkan çığlık sesleri korku tünelinden(!) mi geliyor yoksa Booster Maxx'e bir delilik edip binenlerden mi belli değil.
Önce o top atılıp da develerin hareket ettiği bölümden başlıyoruz, sonuncu oluyor bizim develer, diğer çocukların yanında.
Sonra hadi power dancer'a gidelim diyoruz.
Önce masum masum dönmeye başlıyoruz, henüz eğlenceli kısmı. Biraz daha hızlanınca henüz mercimek çorbamı içeli bir saat olduğu aklıma geliyor, hızla gözümü kapıyorum. Ben kapadıkça alet hızlanıyor, Aslı'nın gözü gayet açık bas bas bağırıyor, ben acaba nasıl denk getirsem de bu aleti çalıştıran adamın bulunduğu camlı bölmeye kussam diye düşünürken alet iyice hızlanıyor, salondan gelen ses geliyor aklıma...Keşke onu dinleseydim diyorum.
Işıklar, mercimek çorbası, müzik, etraftaki bizi izleyen insanlar, hepsi birbirine karışıyor. Yavaşlayıp da durunca oh be kusmadan atlattım bunu diyorum.
Asıl önemli noktaya geliyoruz, Booster Maxx 4G. Aslı niyetli, emin adımlarla ilerliyor. Ben "biraz izleseydik bari" demeye vakit bulamadan kendimi oturmuş buluyorum. 4 kişilik bölgede sadece ikimiz varız. Kalkıncaya kadar 10 kere bu güvenli mi acaba diye güvenlik kontrolleri yapıyoruz. İlk dakikalar gayet keyifli, oldukça yüksekte olduğumuz için Amsterdam'ın bir kısmını kuş bakışı izliyoruz. Aslı "çok yüüüksekkk" derken, ben de mantıklı insan olarak "plazada çalışırken de bu kadar yüksek oluyor" gibisinden çıkarmalar yapıyorum.
Bir de paraşütle atlamış cool insan modundayım. Booster başlıyor dönmeye, bir iki derken 125 km hıza eriştiğinde vücudumun ortalarından beynime doğru hiç olmadığı kadar yüksek bir basınç hissediyorum. Tamam diyorum, birazdan gideceğim öbür tarafa...Derin derin nefes alıp veriyorum ama nafile, her dönüşte o basınç daha da artıyor. O kadar sakinim(!)ki hiç sesim çıkmıyor, Aslı arada sırada bağırıyor, ayılıp bayıldım mı merakta, bir kaç ses çıkarıyorum ama sonra gene susuyorum.
İndiğimde artık bu lunapark eğlenceleri için yaşlandığımı hissediyorum:). Booster'dan gelen baş ağrım, Power Dancer'dan gelen sırtımdaki ağrı ile birleşiyor ve hep beraber kol kola eve dönüyoruz.
Yok karar verdim, bir daha hayatta binmem bu kadar "adrenalin" dolu aletlere!

Perşembe

Soğuk mu yoksa taze mi?

Acaba diyorum, bu havanın hallerinden en çok etkilenen kişiler bizler miyiz?
Hava soğuk olur, 'aman çok soğudu'; sıcak olur, 'ay yanıyoruzzz' şeklindeki yakınmalarımız hiç bitmiyor.
Yazın Coco'yu eve davet ettigim bir gun,bizim salon günbatımı ile beraber oldukça ısındığı için buram buram yanarken bir yandan da uf cok sıcak, ay yandım gibi terimler kullanıyordum. Baktım bizim hatun bana gene laf yetistiriyor "yoo hava gayet iyi, ben memnunum".
Aradan 3 ay gecti, geçen gün pencereyi açtım evden çıkmadan önce sıcaklık kontrolu için, baktım bizimki bahçesindeki sonbaharı süpürüyor o soğukta! Ekim ayı ortalaması burada gunduz 14 derece civarı, o gün de 11 dereceydi sanırım. "Cocooo cok soğuk değil mi, ben üşüyorummm" diye bağırdım aşağıya. Cool biçimde süpürgesini bıraktı, baktı bana "Haayır, soğuk değil, taze hava bu!" dedi. Hayır dedim soğuk işte, bana soğuk!
Beni kaale almadan keyifli keyifli süpürmesine devam etti, ben de sadece kafamı çıkarmış olduğum pencereyi sıkı sıkı kapattım içeri girdim...
Görüldüğü üzere çocuğa küçükten hava şartlarından memnun olması öğretilmiş. Ne kadar Türkleştirmeye çalışssam nafile, o minik bir kuzeyli ve hep öyle kalacak!

Not: Geceleri sıcaklık 3 derecelere iniyor bu ara, buralara seyahat etmeyi düşünenlere duyurulur...Ama öte yandan da bu hafta inanılmaz güneşli...Sanırım buuz gibi bir güneşli havayı, gıpgri ve yağışlı bir güne tercih ederim!

Cuma

Gecen sene bugunlerde...

Gecen sene ekim basi bu manzaraya bakip hayran kaliyordum...ve fotograf cekmek icin dogru ani bekliyordum...



Gecen sene tam da bu haftasonu kanallarda kurek yarislari yapiliyordu, Amsterdam coktan sonbahar renklerine burunmustu, bu sene henuz burunemedi...Gecen sene gene bu zamanlar, yeni evimize pencereden girmeye calisiyorduk...

Gecen Sene Bugun

Hafizasini gereksiz her turlu seyle doldurabilme yeteneksizligine sahip insanlardan biriyim.



Eger iyi bir yere gidecegine inanmiyorsam eski esya atamama huyum sanirim beynime de bulasmis. Hersey birbirine linkli, sarkilar, tarihler, parfumler, tatlar, isimler, yerler...


Sanki iclerinden birisini silsem atsam, formulu bozulmus excel dosyasi gibi error verecegim!
Herseyi buyuk bir duzen icinde tarihlerle atiyorum hafizama.

"Gecen sene bugunlerde ne yapiyorduk biliyor musun???" seklindeki sorum, sevgili kocamin kafamin normal calismadigina dair yorum yapmasina sebep oluyor.

Mesela gecen sene bugunlerde, Amsterdam'da kaldigimiz "guzide muhit" dam meydanindaki otelde 2.5 aylik konaklamamizin son gunlerini ve yeni evimize tasinacak olmanin heyecanini yasiyorduk.
2007, ilk defa dunyanin obur yanina dogru cikacagimiz uzun ve Mon Chi Chi'li yolculugumuzun son hazirliklarini yapiyorduk.
2006, Hayatimizda ilk ve son defa, binbir inceleme sonrasi, en batmayacak gorunen sirketten satin almis oldugumuz tur'u yapacak seyahat sirketinin batmis oldugunu ogreniyorduk.
2005, is ariyordum, gorusmelerine gittigim ve ileride calisacagim sirketin beni 3.5 ay surecek gorusmelerden sonra ise alacagini henuz bilmiyordum. Bir yandan da eski evimiz kucuktu diye tasindigimiz(tamam benim yuzumdendi!) yeni evimizin de fazla buyuk oldugunu farketmis, kendimizi uyurken yatak odasina kilitliyorduk :)
2004, Seattle'da gunlerimi bol bol kirmizi yaprak fotografi cekerek geciriyordum.
2003, Isi birakip MBA'e yeni baslamisken, yeniden ogrenci olmanin ve yeni insanlarla tanisacak olmanin mutlulugunu yasiyordum. Hem de bir ay sonra tanisacagim o yeni insanlardan birinin mustakbel kocam olacagini bilmeden...
2002, Ilk defa is hayatina giris yapmis taze mezun, yeni is kadini pozlarinda, 36.5 yuksek okcelerimle pur makyaj ortalikta dolanip, egitim aldigimiz binada buldugum her kosede salima sarinip uyumaya calisiyordum.


Daha da geri gidebilirim ama akillara ziyan olacak biraz daha uzatirsam. Aslinda bu kadar genel bile degil, gun gun karsilastirma yaptigim da oluyor. Faydali birsey mi? Hayir!!! 09/10/09 00.09 bu ani da hafizama bu rakamlarla atarken, iyi geceler ve benimkinden bos hafizalar diliyorum:)

Yaprakları Beklerken

Yağmur çiseliyor...'Kusura bakma, yaz geldi geçti, artık benim mevsimim geldi, o yüzden ben yavaştan çiselemeye başlayayım' dercesine...Genelde yağmur 'yağmıyor' burada, usul usul çiseliyor...Özür diliyor sanki düştüğü yeri ıslattığı için. Gri bulutlar yeryüzüne o kadar yakın ki, sanki yağmur değil, bulutlar çiseleyerek yeryüzüne iniyor.
Havanın daha da karardığı kış günlerinde bazı günler sokak lambaları hiç kapanmıyor. Bence şehrin en güzel aksesuarları-turuncu romantik sokak lambaları.
Kanallara düşüyor turuncu uzuun uzun ışık yansımaları...
Bu şehri gece daha çok seviyorum.Sokaklardakı o sessizliği ya su tavuklarının bozuk salıncak sesleri ya da 30 yıllık bisikletlerin paslı gıcırtıları bozuyor (ya da o cok sinirimi bozan scooterlar).
Sonbahar geleli çook oldu buralara, şimdi yaprakların sararıp düştüğü en son bahar zamanı. Belki sonbahar yerine ilkkış da denilebilirmiş hissiyatını yaratan, kombinin gazına basılmasına sebep olan günler bütünü.
Şimdi Amsterdam'ın yapraklarını bekliyorum, sarı sarı, usul usul kanallara inmeye başlayacaklar yakında. Günlerce öylece suda yüzecekler, kanaldan geçen gezi teknelerine aldırmadan bir o yana bir bu yana salınacaklar...Kısa ömürleri kanal temizleme teknesinin ağlarına takılıncaya kadar devam edecek. İşte o gün gerçekten kışın geldiğini anlayacağım...
Çıkardığı buhar yüzünden kışa en çok yakışan nostaljik teknelerden birinin fotoğrafı ile noktalıyorum :)

Salı

Arabela


Arabela, kullanmakta oldugunuz arabanin keyiften cikip da bela haline geldigi ana verilen isim...
Araba mi yoksa bela mi karar veremediginiz an...
Bahsetmislerdi trafik cezalarinin bu ulkede cok yuksek oldugundan ama biz anlamamisiz galiba.

Mektuplar geliyor son birkac gundur, buna alisigiz zaten...Ama ustunde isim yok, adsiz sansiz zarflar.
Icini acinca plaka ile baslayan, hic de romantik gorunmeyen yazilari goruyoruz veeeee beklenen cezalar yagmaya basliyor.
Uyarmisti arkadaslarimiz, biraz bile gecseniz ceza gelir diye, iyi de tepemizde (ya da baska bir yerimizde) radar alicisi ve km kontrol aleti ile mi geziyoruz. Gaza basinca gider, frene basinca yavaslar da, o aradaki sureyi napalim yani?

Hız sınırı 50 iken, 55 km'ye kadar izin vermisler. Tamam buraya kadar normal de, bizimki de 58 km ile gecmis!!! 30 euro ceza, istersen ödeme...aynısının 60 km'li hali ama bu sefer radar aleti aslında 57 km'ye kadar izin vermis de biz suistimal etmisiz 3 km, öde 36 euro...

Hadi dedik, bunları tecrübeye yazalım dedik (bu arada cezalar 2 ay gecikmeli geliyor), bugun baktım bir isimsiz ama icindeki kağıda bakılırsa cisimli bir mektup daha gelmis. Düştükten sonra canının acıdığını ancak idrak edebilen çocuğun yavaş yavaş dudağını bükmesi misali dudağımı bükerekten açtım zarfı. Piyangodan bu sefer de kırmızı ışıkta geçmek çıktı, hem de Hollanda sınırında bir köy yolunda (tamam yolda geçebilecek inekler için çok tehlikeli ama). Bunu da tecrübe hanesine yazarken cebine de 156 euro koyuyoruz, gözümüz yollarda Hollanda Trafik Ceza merkezinden gelecek diğer isimsiz-cisimli mektupları bekliyoruz...
Zaten çooktaaan farkına vardığımız bir konu vardı, bu ülkede araba kullanmak inanılmaz zevksiz, riskli ve pahalı bir şeymiş...
Negatif miyim? Yo hayır! :)))
Unutmadan, öyle radarı geçtik hadi bas gaza yok, trajectcontrol denilen aletler 6 km boyunca hızınızı ölçüyormuş! Tot ziens!

Pazartesi

Helal Haribo!


Fazla yoruma gerek yok, bizim bildigimiz Haribo kulturel bir uyum olayina girmis, ve iste bu sonuc cikmis ortaya,
HELAL HARIBO!

Benim favorim ise bu urun oldu! Kabus mu gercek mi karar veremiyorum...

Çarşamba

Bugun Ben 10.Yasima Basiyorum!


Bir erkek cocuk bir kiz cocugun kulagina birseyler fisildiyor, yanlarinda iki samimi pozda beyaz kus var, sanirim beyazliklari ile safligi temsil etmekteler, samimiyetleri ile de bu gunlugun amacini...

Bu baslik benim 10.yasima basarken tutmaya basladigim gunlugumun ilk cumlesi. Soyle basliyor gunluk "Ben bu gunluge guzel ve kotu anilarimi yazacagim. Gizli sirlarimi, sevdigim kisileri. Ama kimse bu gunluge bakamaz. Ben MeO.Bugunden itibaren yani x.x.1990 yilindan itibaren yazacagim. BUGUN BEN 10.YASIMA BASIYORUM." Bu girizgahin ardindan hemen kisa notlar bolumu yapmisim, verilen ilk ayrinti " Bizim akvaryumumuz var. Ben Ozel ders aliyorum. Aslinda ozel ders almak istemiyorum.Kilom 36, boyum 1.46. Ozel gunlerimi tukenmez kalemle yazacagim (?). Istedigim zaman yazarim (!)....
Iste boyle basliyor benim cok ozel gunlugum :) O kadar ozel ki ne kilidi var ne baska birseyi, gelen giden okumustur vaktiyle. 4 yil sonra kimse (annecim aslinda senin icindi tum bu ugraslar aslinda) okuyamasin diye kendi alfabemi de olusturup "kimse okuyamaz" kismini gercek hayata gecirmisligim vardir.
Icinden cikacak malzemelerle bir kitap yazilir, ama o cocukca bakisla bazi konulara yaklasimim da super. Mesela sevilen ve sevilmeyen arkadaslar listesi yapmisim. Sevmedigim Kizlar, Sevdigim Kizlar. (erkekler neden yok listede bilmiyorum). Buradaki ilginc konu ise dustugum not: Belki ileride sevmedigim kisileri severim. Sonra da sevdiklerim ile sevmediklerim arasinda gidip gelen oklar...Bir sene sonra liste genislemis, Sevdigim, az sevdigim, hoslandigim!
Gunlugum genel olarak yeme icme olayina yogunlasmis ilk yillarda, bunu boyum posum da ispatliyordu o yillarda zaten...Onu yedik, bunu ictik, kahvalti yaptik, yemegi yaktik, yemek olmadigi icin disari ciktik, pilav yedim, karpuz yedim, puding yedim, aksamina-pudingin yarisini yedim, aklima soru takildi, cozemedim, kalkip portakal yedim...
Bitmek bilmeyen bir yeme icme gunlugu gibi...arada tabii coook ayrinti da var...Ilk asklar, ask mektuplari, kuskunlukler, barislar...Sinif arkadaslarimin analizi! 5.sinif sonunda yazmisim bunlari.
Birkaci soyle,
XX: Bazen paraya bakan (paraya bakan???) biri idi. Arkadaslari ile uyumsuzluklari cok oldu. En iyi anlastigi kisi AB idi. 5.sinifa kadar basit bir ogrenciydi. Ama son sinifta basarisi biraz da olsa yukseldi!
BB: Kiskanc ve simarik demek KK'nin yarisi demektir. Cogu zamani ogretmeni opmek ve yag cekmek ile gecer. Onu da unutamam.
NN: Sakin ve sessiz, kusme huyu olmayan bir kizdi. Pek fazla dostlugumuz olmadi. Birazcik tembeldi. Fakat cok da iyiydi.
HH: Onu anlatmak cok zor. Guvenilir, cesur, guleryuzlu idi. Erkek gibi cesurdu. En iyi arkadasi xti. Ders basarisi basit denir. (sanki karne notu veriyorum, hayret bisey!)
EE: O ismi duyunca fittiririm. Hic uslanmaz. Basit bir ogrenciydi. Fikir fikir guldururdu.
UU: Sorun cocugu, yaramaz, ispiyoncu ve askla ilgilenen (?) bir ogrenciydi. 4.sinifta cok sorun olmustu. Ama gene de iyiydi. Bizim mahallede otururdu. O iyiydi.
EN ACIMASIZ YORUM DA BU SANKI: LL: Sinifin en tembellerinden idi. Suskun. Dersle hic ilgilenmeyen birisiydi. 5. sinifta basket takimina girdi. Hic degilse bir konuda basarili oldu!!!! -Aman tanrim ne kadar acimasiz bir cocukmusum ya! Cocuk aslinda belki de hayatta gercek olan basariyi yakalamis, sosyalleserek, ben de nasil yorumlamisim! Utandim!
WW: Oyunlarda mizikcilik yapar fakat kavgayi sevmez. Onu severim, 5.sinifa kadar pek arkadasligimiz olmadi.
BB: Komiklikleri soguktur. Bir sorun karsisinda sabit fikirlidir. Uyanik ve akillidir.
KK: 5.sinifta cok yalan soyledi. Kopya cekmesi 5-6 defa oldu (icimdeki sinav gozetmeni). Basketci idi. Iki yuzluluk yapardi. Onu unutabilirim.
HH: Salak kizin tekidir. Hep pis islerle ugrasir!

Liste uzuyor gidiyor, iyisi mi ben arasira ozet seklinde yazayim bunlari da iki gulelim :)))

Pazartesi

Eat, Pray, Love

Bu kitabı (öncelikle kapak tasarımını beğenip:), bir hevesle alıp, önceleri okumakta, konsantre olmakta epey zorlanmıştım (this is me!). Sonra birgün yeniden elime alıp bir çırpıda okumuştum. Kitap Türkiye'de de vaktiyle en çok satanlar listesine girmişti. Kitabı anlatmıyorum, az önce tesadüfen farkettim (Javier Bardem hangi rollerde bir daha karşımıza çıkacak merakından), kitabın filmi çekiliyormuş! Ryan Murphy yönetmenliğinde, ve başrolde Julia Roberts! Felipe rolunde de Javier Bardem! Merakla bekliyorum, 2011'de vizyona girmesi bekleniyormuş...Belki de bu haberi en son duyan de ben olabilirim çünkü haber çıkalı çooook olmuş, ama bana ne :) Bana ilginç gelen Julia Roberts-Javier Bardem eşlemesi oldu! Bekleyelim, göreliimm...

Amsterdam'a Tasinirken...


Aradan bir yıl geçmiş buraya taşınalı...Dönüp baktığımda beni en çok neler zorlamıştı diye, öncelikle bu oturma izninin alınması konusu geldi aklıma :) paylaşayım dedim...Aslında bürokrasi merdivenlerini ağır ağır tırmandığınızda oldukça basit bir konu. Diyelim ki Kennis Migrant yani Knowledge Migrant yani (resmi olarak Türkçesi var mı bilmem, ben çeviriyorum hemen) Beyin Göçmeni(!)iseniz, zaten bu topraklara ayak basabilmeniz için önce MVV denen sticker'ın pasaportunuzdaki baş köşeyi almış olması lazım. Onun olması için de pasaportunuzda önceden alınmış halen geçerli bir Schengen vizesinin olmaması lazım. Bu yüzden ben kalkıp bir de hiç gidilmemiş olmasına rağmen Almanya Konsolosluğu'ndan alınmış Schengenimi iptal ettirmiştim.
Neyse diyelim ki Türkiye ayağını hallettiniz, pılınızı pırtınızı (bizim durumda hatta banyodaki çöpünüzü bknz 27 metreküp limit nasıl doldurulur) toplayıp geliyorsunuz. Pılınız pırtınız tabii gümrüklerden geçerekten gelirken siz elinize avcunuza fazlaca bavul almışsanız bir de Schipol Gümrük Polislerinin aramasına tabii tutuluyorsunuz. Size sorulan son 6 aydır yeni birsey aldınız mı sorusunu direk hayır olarak yanıtlamanıza rağmen cantalarınız röntgenlenmekten kurtulamayacaktır. Bir kere kardeşim ülkede eski sezondur yeni sezondur, çılgın alışveriş imkanları ve merkezleri dururken sizin kuru kuru dükkanlarınızdan alışveriş etmemi beklemiyordunuz herhalde, tabii ki bir sürü yeni şey var! Neyse diyelim gümrüğü de geçtiniz. Unutmayın! Amsterdam'a taksi ücreti taş çatlasa 50 euro tutuyor. Bizim bir arkadaşımız gibi 120 euroyu verip, bu ülkede de taksi çok pahalıymış diye kendiniz kandırmayın! Tamam taksi pahalı, ama bu kadar da değil!

Neyse bu fasa fiso kısmı geçersek, şimdi oturma iznini almanız için yanlış hatırlamıyorsam önce IND'ye başvurmak gerekiyor. Eğer şanslı bir insansaniz ve şirketiniz Amsterdam ve Amstelveen'deyse bunları sizin için çok kolay biçimde halleden bir Expat Center var. Bizim durumda da aracı şirket halletmişti bu bürokrasi kısmını (bu arada buralı arkadaşlar acayip gururlularmış bu bürokrasi sistemleri ile), neyse konuyu bölüp duruyorum. Bürokrasi işliyor ama aceleniz varsa sizin için işlemiyor da denilebilir:) Hiiiç acele etmeyin...

Ben burada asıl önemli noktayı söyleyip geçeyim yoksa destan yazmak üzere devam ediyorum. Diyelim ki, eşiniz çalışıyor, siz de saz arkadaşı kontejyanından ülkeye gelmişsiniz. Eşinizin 3 yıllık oturma izni bir iki haftada çıkarken sizin için durum böyle değil! Çünkü sizin önce belediyeye (City Hall) kaydolmanız lazım. Bunu yapabilmeniz için de ev bulmanız ve de oturmanız lazım! Bizim durumda yaşamımızı 2 buçuk ay otelde geçirdiğimiz için benim oturma izni çıkmadı da çıkmadı...Ha ne zararı var derseniz, MVV nin bir suresi var, sanırım 6 ay. 6 ay sonunda hala oturma izniniz çıkmadıysa yandınız. Benim durumumda olayı şansa bırakmamak için ben geçiçi bir vize almıştım. Bu geçiçi vizeyi Amsterdam Sloterdijk'taki IND'den 40 euro karşılığı almak mümkün. Geçerli bir sebep sunun!

Belediyeye kayıt işi bittikten sonra da yaklaşık 1-2 ay sürüyor oturma izninizin çıkması. Çıktığına da fazla sevinmeye gerek yok çünkü ömrü 1 sene! 1 sene sonra yeniden başvurup uzatmanız lazım, neyse ki bunu mektup yolu ile yapan bir sistem kurmuşlar(ilk defa sevdim mektup işini).

Bir diğer konu doğru yoğurdu bulma işiydi, bunu başka bir yazıda anlatmak lazım, Türk marketi önerileri ile...Kısaca Kwark süzme yoğurttur, Magere light yoğurt oluyor, siz iyisi mi Greek yoghurt ya da Türk yoğurdu alın olsun bitsin! Ya da varsa yüreğiniz, yeteneğiniz, zamanınız, azminiz yapın bir Türk yoğurdu!

Yukarıdaki resimdeki kitabı buraya taşınanlara tavsiye ederim :) Hepsini okumadim ama komik kısımları var ve birçok abuk gelen şeyi de açıklamışlar :)

Cumartesi

Son Bahar Temizligi


Son kez yapilan bahar temizligi oluyor bu eylem...O yuzden son ve bahar bitisik degil...Biraz gec olmakla beraber, psikolojik olarak inanilmaz keyifli bir eylem...
Simdi benim bir sorunum var, giymedigim, giymeyecegim kiyafetler, ayakkabilar benim icin cope atilamayan esyalar arasinda. Cunku sogan kabugu, demlenmis cay, domates ambalajlarinin yanina etek, pantolon koymak beni fena halde rahatsiz ediyor! Bu yuzden de dolaplar benim yillardir giymedigim kiyafetlerle dolup tasiyor! Hatta sirf bu yuzden tasinirken bizimle gelen ve bircok Amsterdam evine sigamayan, bu evde kendine ait bir odasi olan ve bu yuzden fazladan kira odedigimizi dusundugumuz bir siyah buyuk dolabimiz var.

Evin yakinlarinda buyuk yesil bir cam copu vari bir depolama alani kesfettim. Dutch ogrenmeden ingilizceye uyarlayarak anladim ki kleiding (clothing), schonen (shoes), huishoudtextile (house textile) atilabiliyor icine! Sonrasini bilmiyorum ama sanirim toplanip ihtiyaci olanlara dagitiliyor.

Bunu gormemle eve gelip dolaplari dokmeye baslamam bir oldu! Dolabi gectim, bir de bahcede bir depo var, o da agzina kadar dolu!

Velhasil buyyuuuk bir bahar temizligi yapip, yillardir hem fiziksel hem ruhsal olarak benimle dolasan o fazlaliklardan kurtuldum! Kurtulduk! Buna en cok benim, evde kullanmadagi esyalar bulunmasindan nefret eden kocam sevindi :) Baktim Noel baba gibi sirtlamis posetleri goturuyor!

Çarşamba

Dilsiz Usak Gidince...

Agzi vardi, dili yoktu...Ikili dilsiz usak...Kendimi bildim bileli, evlendigimizden beri her 3 tasinmamizda da bizim geldi. Benden oncesini de sayarsak sayisiz kere tasinmisligi vardir. Ilk gordugumde o kiraz rengi ahsabi cok hosuma gitmisti. Bir daha hic ayrilmazmisiz gibi gelmisti. Ilk evimiz kucuktu, ama hepimiz sigabiliyorduk(ben gene de ev kucuk diye tasinmak istemistim)...Ikinci evde ayri bir odasi bile oldu. Ucuncu evde, kosesine cekildi...Kullanilmaz oldu...ne gomlek giyen vardi ne de pantalon.Kendini iyice ise yaramaz hissetti, sustu, pustu...
"Hadi Amsterdam'a tasiniyoruz" dedigimde canlandi, kalkti bizimle geldi...Basina geleceklerden habersiz. Tam iki bucuk ay kapali bir kutuda yasamini surdurdu, sonunda yeni evine yerlesti...Ama olmuyordu iste, ise yaramiyordu, degersiz hissetti kendini, hatta "fazlalik". Ustu toz tutmaya baslayinca gitme vaktinin geldigini iyiden iyiye anladi. Bir arka odaya, bir yatak odasina tasindi durdu ama yer edinemedi kendine...
Sonunda bu sabah 8.15 itibari ile "evsiz usak" oldu. Kendi ellerimle goturdum onu sokaga biraktim...Ama biliyordum ki yeni sahibi ona benden daha cok ihtiyac duyan biri olucakti. Tam olarak 1 saat sonra biraktigim yerde degildi, coktan yeni sahibini bulmustu bile. O cok sevdigi gomleklere, pantalonlara yeniden kavusmus oldugu hayali ile benim de icim rahat artik...Hoscakal dilsiz usak!

Perşembe

Herenstraat

Bir iki gundur bu sokak pek ilgimi cekmis durumda. Keizersgracht ile Herengracht arasinda konumlanmis bir ara sokak.
Guzel restaurantlar ve ev-mutfak aksesuari magazalari var. Ozellikle Niels benim cok hosuma gitti. Cok sevgili Pluto ile orada yeniden karsilastim! Onu tekrar gorebilmek icin taa Isvec'e gitmem gerektigini zannediyordum, meger yanibasimdaymis...Tabii gorunce hemen Plutolu pecete ve mutfak icin havlu aldim. Ayrica bizdeki Karinca magazasinda satilan urunlerin oldugu bir magaza daha var. Yani vaktim, naktim, enerjim ve ilgim var derseniz bu sokaga bi ara ugrayin derim. Unutmadan Royalukb urunleri de var Niels'te...

Salı

Bronz Adriyatik, Yeşil Kara Orman, Navigasyon Hanım ve Fransızlar

Bronz Adriyatik: Bizim için Hırvatistan sularını anlatıyor.


Yeşil Kara Orman: Almanya'nın yeşil bir bölgesi.


Navigasyon Hanım: Bir süre önce bizimle yaşamaya başlamış, güzel sesli, orta yaşlarda, genellikle uyumlu ama dediğini yapmayınca asabileşebilen, dişi yer yön bulma uzmanı.


Fransızlar: Her daim gıcık olduğum, genelleme yapmanın kötü birşey olduğunu bilmeme rağmen bana genelleme yaptıran, Paris isimli şehirlerini de sever gibi yapmaya çalıştığım ama bir türlü sevemediğim, muhalefet, cynical, critical, vs vs insanlar.
Bronz Adriyatik'e yapılan yolculuk havanın sıcaklığı, nemi, benim 36 derecede şehir otobüsüne binme fikrim, yanaşılan belediye rıhtımları, iki kişi yelken yapma zorlukları, e burada çok da değişik birşey yokmuş, bizim denizler daha güzel gibi söylemlerin eşlik ettiği faktörler yüzünden planlanandan (planlar bozmak için değil mi?) biraz erken, Dugi Otok adasının Sali kasabasında sona erdi. Ardında yanan dönüş biletleri, yakan beş yıldız ötesi fiyatlı şehir oteli, bir tencere caanım zeytinyağlı barbunya, amele yanıkları ve 1.5 kiloluk Croatia yelken kitabı bıraktı.


(Bir saniye burada RyanAir ile olur da uçan olursa onları bari mağdur etmemek için bu parantezi açmam lazım. Efendim sakın oyle aa ne güzel, 21 gün oncesinden checkin açılıyormuş diyerek reminder kurmayın. Check in sonrası ne değişiklik kabul ediyorlar ne de iptal). Bir de insani stres ediyorlar boarding pass'inizi yazdirmazsaniz 40 euro falan...


Bronz Adriyatik'e dair çok gözlem var tabii ama baska zaman değinirim (bize çok benziyorlar, bizi denizde ilk karşılayan unsur karpuz kabuğu oldu!)
Yeşil Kara Orman ise alternatif tatil arayışının sonunda bulunan destinasyon. Ben Almanya hakkında önyargılı başlamıştım seyahate ama fikrimi değiştiren birkaç yer oldu. Düsseldorf mesela beklediğimden bayagi farklı çıktı. Hatta şirin ve kokoş bile geldi bizim kaldığımız kısmı. Tek sorun otelde nereden geldiklerini anlayamadığım basbayağı bıyıklı kadınların varlığı oldu! Hayır arap değiller, araplar bakımlı oluyor genelde, bu kadınlar böyle rahat 15 metreden bakınca bıyıkları görünen kadınlardı!!! Dehşet içinde kaldım!
Köln, bir daha zorunlu olmadıkça gitmek istemeyeceğim bir şehir ki benimkinin öngörüsü ile sadece gece kalmak için stratejik olarak seçtik. Bir kere tam merkez denilen kısımda korku filmine gayet ev sahipliği yapabilecek kapasitede kabus bir kilise var. Zaten sevmem kilise vs gezmeyi, ama bu karşısından bakınca bile ürkütücü...buraya fotoğrafını bile koymak istemem ki zaten çekmedim de...Ren Nehrinin oluşturduğu vadi özellikle araba ile geçmek için çok keyifli, her tepede bir şato var, et yemekleri çok güzel, yalnız dikkat edilmesi gereken nokta yaş ortalaması oldukça yüksek :)
Kara orman oksijen sevenler için birebir, gözlere şenlik yemyeşil ormanların arasından geçiyorsunuz. Kalmak için Baden-Baden şehrini seçtik. Oldukça güzel parkları, sosyete tipleri, termal suları ve gene yüksek yaş ortalaması ile bir gece geçirmekten zarar gelmeyen hoş bir yerdi. Her ne kadar atlarına bınıp bara gelmiş bir cift gormek acayip olsa da!!!Orada oylece durmus ickilerini yudumluyorlardi...

Şimdi asıl çileden çıkaran olay bu Kara Orman öncesi oluyor.

Navigasyon Hanım, ben, benimki hep beraber şen şakrak Ren Vadisini geçmişiz, şarkılar eşliğinde gidiyoruz. (Almanya otoyollarinda hiz siniri yok bu arada, tavsiye edilen hiz siniri var sadece o da 130 km! )Navigasyon Hanım'dan da rica etmişiz bizi Baden-Baden'e götürür müsün? diye. Ona güvenimiz sonsuz, kendimizi onun emirlerine bırakmış, sağa dön sola kıvrıl diye ilerlerken ben sağ camdan bir baktım Fransa'ya Hoşgeldiniz yazıyor.

Ya bu kadın bizi Fransa'ya mı getirdi? dememe kalmadan bir avuc ici bizi durdurup sağa aldı. Bu arada önümüzden arkamızdan arabalar akıyor, gelen geciyor, bizi seçti Fransız sahsiyet. Biz ve 5 adet TIR. Gümrük polisi geldi, nereye yolculuk dedi, biz de tabii Almanya'dan gelip Almanya'ya gidiyoruz diyince bizi daha da bir sağa aldı. Baden-Baden'e gidicektik de bu Navigasyon Hanım soktu bizi sizin ülkeye dedik ama nafile. Bu arada karsi tarafta zırnık ingilizce yok tabii, el kol isaretleri ile anlaşıyoruz. Neyse ki elimize bir karton tutuşturdular. Ingilizce açıklaması 'sizin aracınıza radyoaktif görüntüleme yapacağız, aractan inin, biz sizi çağıracagız, malınıza mulkunuze radyasyon sinmez merak da etmeyin, fotograf filminiz varsa alın'. Yani kısacası bizim arabanın MR'ını çekecekler. Ben tabii elma, armut, makine ne varsa radyoaktif aldım indim. Topaç kafali amca radyasyon sınırının dışına çıkmamı işaret etti. Ben kocam olmadan çıkmam diyecektim ama birinin de arabayı MR aletine sokması lazım bir yere kadar. Neyse yaptık bu denilenleri, araba gözümüzün önünde aletle haşır neşir oldu. Bir de bu aletin rapor çıkarmasını bekledik 15 dakika TIR'larin arasinda.

Simdi asıl tartışma konumuz 'neden bizi seçtiler?' bunun cevabını etrafa dikkatli bakinca çok iyi anladık. Şöyle ki: Bir Hollanda plakalı araba, içi oldukça boş, camlarından birşeyler sarkmıyor, arkada 3 çocuk yok, bisikletler yok, üst bagaj yok, arkasında devasa karavan yok ve ustune ustluk 90 km ustunde seyir ediyor (90 km aşınca fazla yakıyor ya, o yuzden pek gecmiyor arkadaslar 90'ı:)! Olmaz ki boyle bir NL plakalı araç! Tabii ki dikkat çektik!

Çarşamba

MoN cHI cHI hakkında son gelişme...

Miss Coco Nut tatilden döndü! (bu Nut soyadını kendisi bulmuş bu arada), hemen aldım yanıma başladım gene beynini yıkamaya. Olayın tarihçesi burada. Ha unutmadan su diyalogu da yazmaliyim "Coco, did you miss me?" " Noo, because, you missed me!!"

Mon Chi Chi'ye gelirsek, çok ilginç bu sefer güzel bir cevap verdi! Aynen şöyle dedi 'I will bring Mon Chi Chi back and you will be very happy!' tabii ben kulaklarıma inanamadim tekrarlattım birkac sefer: cevap tutarlı. Tek bildiğim mcc'nin Two Voices oldugunu anlayabildigim eski okulunda olduğu...O okula ne zaman gider, alır getirir henüz belli değil :) Bu okulda olduğu bilgisine ilk başta inanmayıp aşağı kata inip oyuncak dolabını ve o minik bavulunu karıştırmak sureti ile dedektiflik yapmıştım geçtiğimiz ayda ama sonuç negatif :))) (bu dedektiflik, türkçeye çevirirsek "aa bakalim hangi oyuncaklarin vaarmiiiisss??? seklinde sorular sorularak oyuncak dolabi acilmak sureti ile yapilabilir)

Not: Bu aralar kendisi İngilizcemi düzeltmekle pek meşgul. 4 yaşındaki birinden yeniden ingilizce öğreniyor olmak hoş görünmese de baya eğlenceliymiş aslında :) Bir de Dutch derslerine başladı bu aralar hadi hayırlısı...
MON CHI CHI GERI GELDI EYLUL ITIBARI ILE!

Pazartesi

Yurdum İnsanı

Biz buraya geldik geleli hic degismemis yurdum insani. Amacim kat mulkiyetine nasil gecilir? konusuna cevap bulmak...Basliyorum site yonetiminden. Karsima cikan bayan bu isi en dogru sekilde yapacak kisinin adini veriyor. Adi verileni ariyorum, bu islemin ne kadar da zor, yorucu oldugundan, ve bir araci ile halletmemizin dogru oldugundan bahsediyor (araci gene kendisi muhtemelen ki daha oncesinde bu isin takibini yapmak icin 3.000 YTL gibi cuzzi bir miktar istemislerdi). Kapatiyorum, belediyeyi ariyorum. Bir sorum olacakti diyorum, karsimdaki ses "e sor bakalim" gibi gayet 'ne olduguna karar veremedigim' bir cevap veriyor. Bir daha arayip "Kardesss yardimci oluver bi bakem", diyip konuyu dayasam acaba daha cok yardimci olurlar mi diyorum...Hadi alltan alayim, ayiya dayi diyeyim diyorum, o da beni bir buyuk belediyeyi aramaya tesvik ediyor. Bir buyuk belediyeyi ariyorum, oglen vakti oldugu icin cevap alamiyorum. Ogleden sonra haydi bir daha deneme, karsima cikan kadin is arkadaslari ile muhabbet icerisinde. Bir yandan beni dinliyor, bir yandan muhtemelen onumuzdeki kisa hazirlik orgu oruyor, bir yandan sakiz cigniyor, bir yandan da bana cevap vermek yerine arkadasina "ha bu cok guzel bak, ha öhö öhö pardon ne diyordunuz???" ben soruyu tekrarlarken fisildayarak yandakine "cok yakismis de mi?" gibi sorular soruyor, ben gene ya sabir seklinde soruyu tekrarliyorum, kadin kendinden emin degil, bir cevap veriyor ama tekrar sorsam baska bir cevap verme olasiligi cok yuksek.
Iyisi mi daha fazla kadinin aklini karistirmadan arkadaslari ile muhabbetini bolmeyeyim diyorum. Bir deneme daha yapiyorum, sonuc: belediyeye bizzat gidip yuzyuze bu iskenceyi cekmedikce bu konuda bilgi almak imkansiz...ya da bir guzel araciya o hic haketmedigi parayi verip, kendinizi de keriz gibi hissederekten bu isi cozmek...Belki dogrusu da budur bilemiyorumç Telefonu kapatıp, bu insanlardan yaklaşık 2500 km uzakta oldugum icin gecici bir mutluluk hissedip gulumsuyorum...

Cuma

Hollanda Bisiklet Rotalari



Devamlı yeme içme ile bir yere varılamayacağı, gitgide ileri giden gobekten de anlaşılacağı uzere mümkün değil(bu arada tamamen Türkçe karakterle yazayım diyorum gene beceremiyorum affedin).
O yüzden biraz daha faydalı öneri yazmaya karar verdim bugun. Benim bu ulkedeki en cok zevk aldığım aktivite olan bisiklete binmek uzerine :) Cocuklugumdan beri pek bir severim bisiklete binmeyi. Ilk gercek bisikletimin orta boy bir bmx olmasını isterken, babamın 'nasıl olsa boy atacaksın buyuk olsun' mantığı ile bana buyuk boy italyan yarış bisikleti (allegro muydu?) almasına cok bozulmus, 1 hafta inadımdan binmemis ve sonra gizli gizli binmeye baslamıştım. Ilk binişim boyum yetmedigi icin inmeyi becerememem ve dizlerimin ustune atlamamla son bulmustu. Ama gurur var ya o dizler kanarken karşıdan gelen teyzelere de karizmamı bozmamak icin aglamamıştım :) Ama iyi ki buyuk almış babam bisikleti, gercekten kısa sure sonra boy attım :)
Hollanda'ya donersek, bisikletiniz olmasına gerek yok bu rotaları yapmanız icin, hatta olmasa daha iyi Amsterdam dışı icin cunku kiralamak cok daha kolay. Eğer ki inat ederseniz kendi bisikletim diye, o zaman unutmayın hem bisiklet icin hem kendiniz icin bilet almanız lazım trende(ya da arabanizin arkasina ufak bir servet degerinde bisiklet tasiyici taktirip,yasamini o sekilde surdurebilirsiniz) .
Amsterdam'da bisiklete binmek guzel ama ben daha çok sehir dışında keyif amaçlı kullanmayı seviyorum. Trene atlayıp gittiginiz yerden kiralamak çok daha zevkli. Amsterdam içinde tramway mı geliyor?, arkamda bisiklet mi var? (zil kullanmadıkları icin), motosiklet niye bisiklet seridinden geliyor? gibi soruları bisiklete binerken yanıtlamak zor geliyor açıkcası. Teorik olarak da tum ulkeyi bisiklet ustunde gezebilirsiniz, o kadar duz yani!!!
Rotalara gelirsek,

1. Ben yesillik de göreyim, duz ayak olsun zorlanmayayım, orman da olsun, sehir de olsun, ha bir de Hollanda sosyetesi, sanatcıları nerelerde yaşar onu da goreyim, yorulunca guzel bir yerde kahvemi de iceyim, derseniz
Rota Naarden-Bussum-Laren-Blaricum-Huizen rotası- 20 km civarı
Bisikleti Naarden-Bussum istasyonundan kiralayip (gunluk sanırım 7-8 euro civarıydı, 50 euro depozit olmalı) rotaya baslayabilirsiniz. Temponuza gore tum gun de surebilir, 5 saatte de bitebilir. Amsterdam'dan direk trene binerseniz 25 dk sürüyor yol. Laren rotanın ortalarına geldiği icin kahve icmek veya birşeyler atıştırmak için alternatif olabilir. Bussum'un alt tarafında kalan HEIDE denen bolgelerde binmek de cok zevkli. NOT: Pazar gunu ogrendim ki artik Naarden-Bussum istasyonundaki bisikletci pazar gunleri kapaliymis. Hilversum'dan kiralayin :) Ayrica en garantili keyif icin Laren civarinda oglen molanizi verin. En kokos, en yesil, en mustakil yer orasi.


2. Beni sosyete ile uğraştırma, düz yolu da sevmem, zorluk olsun, bu dümdüz ulkede iki tepe bul inip çıkayım, deniz havası alayım hatta park edip sahilde yuruyeyim, kum olsun çam ağacı da olsun, hatta dere vs yanında gezeyim iki de kuğu goreyim derseniz,
Rota Alkmaar-Bergen-Bergen aan Zee-Egmond aan Zee-Heiloo rotası
DUINEN dedikleri, ingilizcede DUNE olarak gecen kum tepeleri bu rotanın deniz kıyısı tarafında bolca var. Bisiklet kiralamak icin biz sehir içinden bir yer bulmuştuk ama istasyonda da vardı sanırım. Bu rota icin (ki bence her zaman icin) vitesli bisiklet kiralayın. Bu arada tabii ki elinizde bir harita olmasında fayda var. Bisikletcilerde yakın cevreyi gosteren bedava haritalar var. Onun dışında VVV ofislerinde farklı haritalar satılıyor. Cok büyük harita almamakta fayda var. Neredeyse her şehrin turizm burosu yani vvv'si var, netten bulabilirsiniz.
Bu rota secimlerinize gore 35km civarı olabilir daha da uzatabilirsiniz. Not: Birkaç turdan sonra gunde 50 km çok kolay yapılabiliyor. Kıyıdaki yerlerde birseyler atıştırabilir, sahilde yuruyebilirsiniz. Kum tepelerinie iniş çıkış efor gerektiriyor soylemedi demeyin. Ben uflayıp puflarken yanımda bacagı olmayan bir adamın kolları ile cevirdigi bisikleti ile ruzgar gibi gittiğini gorunce kendime gelmiştim.
devamını da daha sonra yazayım... Gouda, Castricum, Hilversum, Amsterdam cevresi de gelecek yazılarda :)

Perşembe

Nine Streets

Amsterdam'da üç ana kanalın arasına konumlanmış 9 adet mini sokak...Kanallar Heren, Keizers ve PrinsenGracht (hraht olarak okursanız Dutch olayını bitirmiş oluyorsunuz).
Butik mağazaların yanında cok da eski püskü ve 'nasıl da hala burada kalabilmiş bu dükkan acaba?' sorularına insanı yönelten yerler de var.
Hatta site bile yapmışlar, Nine Streets.
Dam meydanının bunaltıcı turist muhabbetinden uzaklaşmak, vitrinlerde hatun yerine ayakkabı, kıyafet, takı toka görmek için fena bir alternatif değil.
Birçok cafe,restaurant vs gibi mideyi memnun etme mekanları da mevcut. Benim simdiye kadar gidip de hakkında yorum yapabileceğim bir kaç yer var. Mokka, oglen bir sandvic, yaninda da kahve-tatli icin sirin. Yanında pancake delilerine uygun minik sirin bir yer de var. 9 tane sokak olunca cok tutamıyorum aklımda isimlerini artık bir zahmet hangi sokakta olduklarına siz bakın :)
Tavsiye edilmis ama henuz gitmedigim, saat 17'den sonra açık Quattro Gatti İtalyan restaurantı dışarıdan pek bir şirin duruyor. Ben ağır takılayım fine dining olsun diyenlere Bussia önerilir. Yalnız yemeğinizin sipariş verdikten 1 saat sonra gelmesi sizi üzmemeli...
Gene bir türlü gitmediğim ama önünden her geçişte gelecegim buraya dedigim Goodies fena görünmüyor cafe olarak.
Peynir alacağım ben ama marketten değil gerçek peynirciden derseniz birkaç adet de Peynirci mevcut :)
Geçerken mutlaka bir kafamı çevirdiğim Mendo pek dizayn bir kitapçı. Ama yanılmıyorsam daha cok Design kitapları var...Creative kitaplar olarak yorumlamışlar kendileri: fashion, architecture, photography, interior vs vs...
Loup'a gittik, piyasa bir yer ama şahane diyemem yemekler için...Yanında Brix gene piyasa yapma, sokak üstü oturma ve people watching için Dutch arkadaşların sıkça ziyaret ettiği bir yer...
Kışın Van Harte (Hartenstraat) pek sıcak geliyordu dekorasyon olarak, hem öğlenleri de açık.
Lust dışarıdan güzel görünüyor ama menü çok zengin değil. Hamburger isterseniz içinin pişmemiş olması olasılığı yüksek. Biz Gos'le mutfağa kadar köfteleri götürüp ay bunları yeniden pişirsek şirinliği yapmıştık!
PS: Pek severdim fotoğraf koymayı ama koya koya limitime yaklaşmışım, o yuzden bu ara boyle sade geçiyorum.

Çarşamba

Bekarliga Gercek Veda!!

Oyle kizlari toplayip, gobek atip duvak takmakla olmuyor iste...Izmir'de bir gelin adayi bunu kesfetmis! Olay tabii ki erkek icin icler acisi ama okurken "Vay be kiza bak gercek bir bekarliga veda partisi vermis!" dedim kendi kendime,

Olayin gazeteden alıntısı soyle "İZMİR'de klima ustası M.K., düğünlerinden bir gün önce, arkadaşlarıyla evinde bekarlığa veda partisi düzenleyeceğini söyleyen nikahlandığı gelin S.R.’yi, eski sevgilisiyle bastı. İzmir’de özel bir şirkette klima ustası olarak çalışan 27 yaşındaki M.K., internet ortamında tanıştığı ve yaklaşık 8 ay konuştuğu sekreter 23 yaşındaki S.R. ile evlenmeye karar verdi. Önce resmi nikah kıyan M.K. ve S.R., salonda düğün yapmaya karar verdi. Düğün için bütün hazırlıkları yapan, evlerini hazırlayan, gelinlik ve damatlıklarını alan, davetiyeler gönderen genç çift akradaşlarına ayrı ayrı bekarlığa veda partisi düzenlemeyi planladı.
M.K. kendi evinde, S.R. de kendi evinde düğünden bir gün öncesi veda partisi verme konusunda anlaştı.M.K. çoğu bekar olan erkek arkadaşlarını çağırarak evde veda partisi verdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde M.K arkadaşı R.T.'yle kendi partileri bitince gelinin veda partisine uğramaya, içeri giremeseler de nasıl eğlendiklerini görmeye karar verdi. İki arkadaş meyve sepeti ve çiçek alarak Şirinyer’de S.R.’nin bekarlığa veda partisi verdiği eve gitti. M.K.'nin mahkemeye sunduğu boşanma dilekçesindeki anlatımına göre, evde ışık olmamasına rağmen içeriden zaman zaman ses geldiğini duyan ve şüphelenen M.K. kapının zilini çaldı. Kapıyı gelin S.R. gecelikle açtı. Partinin erken bittiğini ve uyuduğunu söyleyen S.R.’ye inanmayan M.K., zorla içeri girdiğinde oturma odasında S.R.’nin daha önce kendisine söz ettiği eski sevgilisi O.M.’yi çıplak halde otururken buldu."


Bu mudur, budur!!!

Salı

Okunasi, Dinlenesi, Yenilesi :)

Okunasi icin Elif Safak=Siyah Sut- Pek seker anlatmis o aslinda her birimizin icinde olan minik kadinciklari :) Ilk basta lohusa bunalimi kitabi okumaya ne gerek var diye sığ bir sekilde dusunup uzun sure almamistim ama coook derin bir hata etmisim...Cok okunasi bir kitap bence... Dinlenilesi icin ATB Pres. Flanders-Behind...buraya basıyoruz, sarkıyı buluyoruz, dinliyoruz...pek hosuma gitti bugun kesfettim kendisini! Bu siteyi vocal trance seviyorsak kaydediyoruz...
Yenilesi icin marketten bir poset Quinoa alıyoruz...Benim kendisi ile ilk tanışmam Portland'da bir Peru restaurantında olmustu. Ilk gordugumde yanında mantar da vardı, daha dogrusu ustunde. Baktim gene raftan bana goz kirpiyor kus yemi misali, hadi alayim bu sefer dedim, aldigimdan beri pek bir artti muhabbetimiz! Yemesi cok zevkli, nasil yapacaginiz yaraticiliginiza kalmis, bana gore biraz suslu ince bulgur kendisi. Efendim ben bunu yeni kesfetmis olsam da, Inkalar bunu biiiinlerce yil once kesfetmis ve ekip dikmeye, yemeye baslamislar...Glutensiz oldugu icin Colyak hastaligi olanlar icin de uygunmus. Protein, kalsiyum, demir vs ne ararsan da varmis icinde...artik ne aradiginiza da bagli :) NaturWinkel marketinde bulunabilir kendileri. Ayrica Amaranth gibi bir arkadasi da var, henuz onu denemedim. Pismis ve pismemis halini sagolsun birileri cekmis koymus...
Ikinci yenilesi ise yagda hafif oldurulmus (bu oldurme sozcugunu kim bulmus?) kirmizi lahana. Bunu da yeni Amsterdam gelinimiz Asli sayesinde ogrendik. Muhtesem birsey! Sarimsakli yogurt da inanilmaz yakisiyor ustune!

Pazartesi

Alisacaksin...

Hollanda'da yasamakla ilgili kisa notlarim...

1. Her turlu isini yazisma denen ve en son 15-20 yil once mektup arkadasligi sirasinda yaptigin isle yapacaksin. Yazmaya, posta kutusuna gitmeye, pul almaya alisacaksin...Faturalarin mektupla gelecek, kac agac kesildi acaba bunun icin diye kaygilanacaksin, ama kagit copune onlari atarken geri donusturuldukleri icin sevineceksin...Mesela kredi kartini bile iptal etmek icin mektup yazacaksin...

2. Call center'larin belirli saatlerde ve hafta iclerinde acik olmasina alisip bir sorunun varsa is saatlerinde cozmeye calisacaksin...call centerlarin bedava oldugunu unutacaksin, her arayisinda "bu konusma icin dakikasi bu kadar para odeyeceksiniz" cumlesini duyacaksin...Mumkunse sikayet etmeyeceksin cunku cozemeyeceksin :)

3. Burokrasiye alisacaksin, sistemin en azindan islemesine sevineceksin, ama hicbir sey icin acele etmeyeceksin...Sirani bekleyeceksin!

4. Yolda yururken bir bisikletin sana carpmasinin arabanin carpmasindan daha yuksek olasiligi oldugunu ogreneceksin, sansliysan tecrube etmeyeceksin...

5. Restaurant, bar vs yerlerde bardaklarin deterjanli suya sokulup cikarilip kurumaya birakilmasina "fazla olmadigi surece deterjan vucuda zararli olmayabilir" dusuncesi ile ses cikarmayacaksin...

6. Etrafa bakarak yurumeyeceksin, arasira yolu da kollayacaksin, kisacasi kopek pisligine basmamaya calisacaksin...

7. Avustralya'dan gelen kuru sogani dograrken " Bu sogan icin ne kadar ucak yakiti atmosfere karisti acaba?" diye sormayacaksin :)

8. Servis sektorunde hizmet beklentini asagiya bir guzel cekeceksin...

9. Bisiklete binerek de gunluk yasantinin surdurulebilecegini gorup, arabasiz yasamanin o kadar da kotu olmadigini dusuneceksin

10. Bahsis vermediginde bunun normal karsilanmasina alisacaksin :) Sagolsun pinti arkadaslar :)

11. Sivi bulasik makinesi deterjani bulmak icin market market gezmeyeceksin...cunku yok...Alip Turkiye'den mi tasisam gibi dusuncelerle beynini yoracaksin...

12. Doktora istedigin zaman gidemeyecegini ongoruceksin, hasta olmayacaksin...Olucaksan da muayene saatleri disinda olmamaya ozen gostereceksin...Olursan da...Yandin :)

13. Her mevsim biiir suru taze cicegin tezgahlari suslemesine hayran olucaksin, 20 adet gulun sadece 2.5 euro olabilmesine sevineceksin...

14. Markete kendi posetini goturmediginde posete para vereceksin, cevreyi bu sekilde korumayi ogreneceksin...Evinde fazla poset varsa onun icin de "poset copu" bile oldugunu gorup sasiracaksin...

15. Copunu haftanin belirli gunlerinde (2 gun) cikarman gerektigini bileceksin, yanlis yaptiginda cop polisi diye bir kavramin pesine dusebilecegini aklindan cikarmayacaksin...Bu kadar donusumsel ortamda plastik copu bulamayinca sasirmayacaksin...

16. Yazin ortasinda bazen gunlerce sakir sakir yagmur yagmasina, buna ragmen sokaklarin gunes cikar cikmaz kupkuru olmasina sasiracaksin...

17. Musluk suyunun icilebilir olmasina sevineceksin, gene de tadini begenmeyeceksin

18. Kontra pedal frenin en son abinin 1985 model kirmizi pinokyo bisikletinde kaldigini sanacaksin, ama burada hala en populer fren oldugunu kesfedeceksin :)

simdilik bu kadar yeter, aslinda cok sey var olumlu ve olumsuz yazilabilecek...her sehirde/ulkede olabilecegi gibi...aklima geldikce yazarim :)

Salı

Dondurma ve Burger

Uzun zamandir yiyecek icecek konusuna el atmamisim, olmuyor boyle...
Amsterdam'a geliyorum farkli bir burger denemek istiyorum diyenlere onerilir Burgermeester. Oglen icin iyi bir alternatif olabilir. Elandsgracht'in bir ucunda bir subeleri mevcut. Burgerinizi ismarlarken yanmamis olsun vs gibi talepleri belirtmekte fayda var! Uyari, duvarlarinda kesilmeden once cekilmis gibi duran sigir, dana vs bilumum hayvan fotograflari var. Mumkunse alin evde yiyin :) Ustteki fotografta burgerlerin buyuklugunu goruyorsunuz, bolca pecete, kocaman bir agiz gerekiyor usulune gore yemek icin...
Burgeri yedik, simdi de dondurma yiyelim derseniz, Elandsgracht'in obur ucuna yuruyorsunuz, Prinsengracht ile birlestigi yerde Ijscuypje. Ismini okumak zor gelirse, kisaca icecube diyin olsun bitsin...Dondurmalari oldukca basarili. Bu arada bu ikisinin de Albert Cuyp tarafinda subeleri mevcut. Uyari, dondurma kasiklari Dutch standartlarinda, yani kocaman! Hep bir top aldim simdiye kadar ve hic bir zaman bitiremedim...Kornetleri de oldukca buyuk...

Cuma

Ilham geldi, sonra da temizlikci...

Ilham geldi!
Aldim tuali onume...
En mavisinden boyamak istedim, masmavi, denizi tasvir etmekti aklimda olan.
Ultramarine Blue...ne kadar guzel bir isim...
Hersey guzel basladi...Heyecanlandim, bu sefer guzel birsey yapiyorum galiba dedim...
Biraktim roller'i, ellerimle daldim resme, parmak uclarimla dalgalar yaptim...dokular cikti ortaya...
Biraz da gun batimi ekleyelim dedim, kirmizilar, sarilar, turuncular koydum karsi koseye, gunesi andirsin diye de biraz parlaklik kattim bronz tonu ekleyerek...
Biraz da altin rengi,
"Tamam simdi oldu" dedim,
birkac saniye durdum, durdum, durduumm...
Iceriden aldim bir tarak basladim resmi taramaya...Taradim, beyazlar kattim, sarilar ekledim, renklerle oynadim...
CK yorum yapti : Hah basladi bizimki diye...
"Sanatciya karisilmaz, ismarlama sanat olmuyor iste" dedim, cunku onun icin Ege denizini resmetmekti aklimda olan...
Gitgide tum renkler karismaya basladi...Birseylerin kotuye gittigini anladim...Once maviler asiri sarinin etkisi ile yesile dondu, sonra kirmizilar kahverengiye...Beyaz yardim edemedi tualin ustundeki katmanin gitgide koyulasmasina...Karisti, karisti...Finalde Haki renk cikti bu kadar karistirmanin sonucu olarak...
Sonucta ne mi oldu,
benden bekleneni yaptim!
yaklasik 45 dakikami, 100 ml boyayi, 50 ml heavy medium gel'i, bir suru parmagimi, taragimi, mutfak scoth brite'ini, yerlerdeki parkeleri (ev sahibinin nasil olsa), sortumu, litrelerce suyu feda ettim...vee...
Tuali yikadim!
Simdi bembeyaz bana bakiyor, sanki hicbirsey olmamis gibi aramizda...Hic dokunmamisim onun beyaz safligina, o hic ses cikarmamis ustunde oynadigim oyunlara...Simdi bir sonraki maceramiz icin beni bekliyor, ben de ilham gelmesini...
Aslinda herkes istemez mi cogu seyin boyle bir anda kolayca yikanip gitmesini ve unutulmasini!

Çarşamba

Yaz Onerileri

Sicak oldu burasi, hem de cok sicak...Amsterdam soyle soguk boyle yagisli derken birden isindi, kavurdu bizi! Tam da "biz serine alismisiz Turkiye cok sicak simdi" derken!
Evin on cephesi ile arka cephesi arasi 15 dereceyi bulan sicaklik farki kis versiyonunun tam tersine dondu. Bizim salon artik 16.00-22.00 arasi kullanima kapali.
Onerilere gelirsek, yazin dinlemesi cok keyifli bir parca: Arnica Montana - Sea, Sand and Sun...
sevdim bu kadini denilirse diger parcasi da cok iyi Memories of the Seas...

Salı

Deko Mim

Bugun canim dekorasyon cekti!

1. Dekorasyonda en sevmedigin 3 sey?
Endustriyel mutfaklarin evlere girmesi
Antika adi altinda eski pusku esyalarin ortami doldurmasi
Agir, hantal, Amerikan mobilya duran her turlu kanepe, dolap vs...

Dayanamayacagim bir tane daha yazacagim, "futuristik" adiyla suslenerek insanda uzay gemisine binmis hissi yaratan her turlu sey

Ay bunu da yazmam lazim kesinlikle duvardan duvara hali kaplama - mide bulantisi getiriyor!

2. Dekorasyonda en sevdigin 3 sey?

Sadelikle canli renklerin bir arada kullanilmasi
Duvar stickerlari ve tek duvarda farkli renk ya da duvar kagidi uygulamasi
Tas-ahsap-cam-metal'in uyumlu beraberligi


3. Evden atsam da kurtulsam dedigin esyalar?

Dilsiz usak (kimse almazsa cope atacagim evsiz usak olacak!)(kendisi eylul itibariyle artik yok:))
Televizyon ve saz arkadaslarindan olusan kose (hic sevmiyorum televizyon izlemeyiiii)
Bir adet yer minderi (bunu da attim gitti!)

4. Evde gorunce seni mutlu eden objeler?

Artecnica Kelebegim

Royalukb gergedan altligim
Pluto geyik mumlugum Lake Tahoe'dan 15 saatlik yolculukta torbada tasinmis dev kozalagim
Turks&Caicos menseli conch'um
ve tabii ki Tosun

Haydi sira Mona Lisa ve Nesli'de!

Pazar

Balyoz Indirilecekler

Bazen hayal ediyorum...elimde kocamaaan bir balyoz...kizdigim, sinirlendigim kisilerin kafalarina boyle buyuk bir hisimla indiriyorum...

Simdi bu balyozu indirmek istediklerime gelince...

1. Gitmedikleri, gormedikleri, tatmadiklari, bilmedikleri, almadiklari, vermedikleri, hissetmedikleri, okumadiklari hersey hakkinda atip tutan yani ingilizce olarak bullshit uzerinden gecinenlere...Alttaki imaj bence her ofiste basucuna asilmali!



2. Polat Alemdar kilikli kucuk is adamlarina - Yas 35 yat, kat, at, avrat vs tarzi hayallerle uzun siyah paltolarla ortalikta dolanir bu tur mafya babaciklari, bir de beyaz gomlek giyerler, dunyayi kurtarirlar duslerinde...

3. Pazarlama kitaplarini okumus yutmus ve bu sayede tum pazarlama konusunda kendini guru olmus sayan, orada burada bilmis bilmis konusan minik is kadinlarina...Bu tiplerin toplandigi belirli sirketler vardir, herkes de bilir soylemeye gerek yok :)

Bu minik is kadinlari icin hayat topuklu ayakkabisinin alt tabanindan baslar, laptopunun ekraninda biter...


4. Hayati cok ciddiye alanlara...

5. 8-14 yas arasi cok bilmis cocuklara...Piyanoyu en iyi o calar, ingilizcesi muhtesemdir, 15 sporu bir arada yapmaktadir, annesinin guzel yaris atidir o aslinda...

6. Butun hayatini Starbucks'ta kahve icmek, alisveris yapmak, geyik yapmak, hava atmak vs gibi gereksiz aktivitelerle geciren bos insanlara...ya da hayattaki en buyuk derdi yaz tatilinde hangi Beach'te mojitosunu yudumlamak olan insanlara...



7. Yasi ileri, benden deneyimlidir diye dinlemeye kalktiginizda gereksiz binbir turlu seyle beyninizi doldurmaya kalkan yasli teyzelere...

Ogrenciyseniz hemen size kendi kizinin en iyi universiteyi bitirdigini anlatir, sizin de hayirlisi ile en iyi universiteye girmeniz icin dua etmeye baslar...Oysa belki en iyi olmak degildir hayattaki amaciniz...

Bekarsaniz cevresinden ornekler verip herkesin evlenmis oldugunu, sizin de hayirlisi ile uygun bir kismet bulacaginizi soyler...Oysa belki evlenmek degildir en buyuk amaciniz, belki bekar da mutlusunuzdur, belki hayirlisi odur...

Evliyseniz hemen "kac yillik evlisin yavrum?", ardindan da "hah zamani gelmis, cocugu geciktirmeyin" muhabbetine girer.

Bu muhabbet sizin sabir seviyenize gore uzar da gider...En iyisi hic girmemektir!

8. Yanindaki karisini ortup sagda solda yuruyen "acik" insanlara, her baldira bacaga yiyecek gibi bakanlara...

9. Durmadan sizinle kendini kiyaslayanlara...Bu tur insanlar zaten hicbir zaman mutlu olamazlar. Ellerinde olsa boyle insanlar gunde kac kez tuvalete gittigini bile karsilastirir digerleriyle...

10. Ucaktan en once, hatta ucagin kapisi bile acilmadan once ben inecegim telasinda olup da kemerini ucak yere deger degmez acanlara, ucanlara, kacanlara...

"Acaba ucak dusecek olsa gene bunlar mi ilk cikar ucaktan" sorusunu akla getirenlere

11. Sebze meyve satarken en curugunu carigini torbaya dolduranlara...

Liste uzaaarrr da gider... Sigmaz buralara, eminim sizin de upuzuuun listeniz vardir ama negatife dondurmeyelim modumuzu! Herhalde is hayatinda su anda aktif rol aliyor olsam liste is yerinden bolca ornekle de dolardi!

Çarşamba

MUY BIEN!

Ispanya kacamagi yapildi, cok da iyi oldu! Gecen hafta Amsterdam'in kasvetli ve yagmurlu havasindan kacarak gunese, kuma, guney kulturune, alisverise, guzel yemeklere, guzel insanlara, genis caddelere, daga, tasa ve Ispanyolcaya dogru bir yolculuk yaptik...

Konulara mevzu bahis mekanlar Barcelona, Valencia ve Alicante ya da diger adi ile Alacant (Turkce olsaydi kesin Alakent olurmus geyigine maruz birakilan kent).
Plaj : Barcelona'ya resmen yaz gelmis. Icimizi donduran ve yazi bitirip tekrar kisa dondugumuz panigini yaratan soguk Amsterdam haftasinin ustune anca bu kadar iyi denk gelebilirdi bu seyahat. Biz de firsattan ziyade ayagimizi suya sokalim, sahilde yuruyus yapalim diyip uzun ugraslar sonucu (trafik isiklari konusu), park yeri bulup sahile ulastik. Sansimiza ise tam bir nudist gay-lezbiyen plajinin ortasina gelmisiz! Basladik yurumeye ama gorduklerimiz karsisinda daha fazla dayanamayip kendimizi plajin disina attik. Yanilmiyorsam MarBella plajiydi burasi. Alttaki fotografin altlar olmayan versiyonu!
Trafik isiklari : Normalde bizde "Yesil Dalga" denen bir olay vardir hani, isiklar sizin arabadan baslayarak yavas yavas yesile doner de belirli bir km'de devam ederseniz hic takilmadan gidebilirsiniz vs vs. Barcelona'da bu olay tam olarak tersine calisiyor! Yani isiklar ileriden baslayarak size dogru yavas yavas kirmizi oluyor. Yani ne yaparsaniz yapin mutlaka durmak zorundasiniz her gaza basis sonrasinda! Bu durum delirtti tabii ama yapacak birsey yoktu...Valenciya'da neyse ki yesil dalga olayi hala calisiyormus...

Insanlar : Yok yok kesin akdeniz kulturu sirayet etmis ruhumuza. Bu yasa kadar boyle gelmis ruhu da alip kuzeye entegre etmek tabii ki cok zor oluyor. Bu yuzden Ispanya'ya inince "Oh Akdeniz'e geldik" seklinde bayram havasina giriyoruz. Insanlar sicak, guluyorlar, gulumsuyorlar, siz Ispanyolca konusmaya calisirken suratiniza "ezik bu galiba" der gibi bakmiyorlar...Insanda Ispanyolca ogrenme hevesi yaratiyorlar...Insanda housekeeper'a yardim etme hissi bile yaratiyorlar! (oteldeki Cordoba'li yasli housekeeper teyze ile yatak carsafi degistirdik :)

Ister istemez kuzey ile guney kulturunu karsilastirmaya basladik. Baktik yasadigimiz yerden soguma noktasina hizla yaklasiyoruz hemen vazgectik :)

Alisveris : Normalde alisveris delisi degilimdir... Ama itiraf edeyim ki Amsterdam'da mini mini magazalardan ve cesitlilik yoklugundan bunalan ruhum kendini Ispanya'da kaybetti! Meger ne cok ozlemisim zincir magaza kavramini! Her kosede ayni takim : Oysho, Zara, Mango, Massimo Dutti, Sfera, Calzedonia, Women's Secret, Bershka...Baktim normalde delise alisveris ve tuketim olayina kokten ters beynim bile kendini Barcelona havasina kaptirmis, bir magazadan digerine kosuyor! Askili tshirt, sort, parmak arasi terlik uclusu ile bir sehirde dolasmayali cok olmus. Karar verildi, uzun sureli ve araliksiz olarak su seviyesinin altinda yasamak bunyemize zararli.
Hic sevmedigim alisveris merkezi icerisinde dolanma aktivitesini bile ozlemisim! Tabii oglen siesta saatlerinde bazi magazalarin kapali olmasina hala alisabilmis degilim.
Binalar: Yazlik denilen yerlerdeki binalar inanilmaz apartman! Yani biz bile hani Marmaris'i, Bodrum'u mahvettik betonla diyoruz ama bizim yazlik mekanlar Ispanyollarinkinin yaninda sirin kaliyor! Bazi yerlerde resmen gokdelen yapmislar deniz kenarina...Yani sehir iclerinden bahsetmiyorum, etraftaki yazlik yerlerden bahsediyorum...Alicante, bu beton binalardan nasibini almis sehirlerden biri. Biz kendi capimizda Bagdat caddesinin eski ve uzun binalarina benzettik bazi kisimlari...10-15 katli binalardan olusuyor sehir...Park yeri bulmak bazi yerlerde imkansiz. Gerci bir festival vardi sans eseri, onun da etkisi oldu.
Yerel kaynaklara gore zaten Alicante civarina daha cok Ingilizler ve Almanlar geliyormus. Madrid tarafi daha cok yazlik icin Valencia tarafina gelirken, asil jet set kisim ise Malaga ve Kanarya adalarini tercih ediyormus. Galiba bir de Palma de Mallorca...

Ama kumsal acisindan cok cok sanslilar...Uzun ve kum plajlara sahipler hem de kilometrelerce. Deniz acisidan diyemem ayni seyi, cunku bizim bildigimiz dibi gorunen zumrut yesili vs denizleri yok, bol dalgali, ruzgarli denizleri...En populer plaj aktivitesi...aaa adini unuttum su raketle oynanan toplu sey....aaa neydi???

Yemek : Tapaslari gecelim simdilik, Valencia'da (okunusu aslinda Balen-thee-a imis, V'yi B olarak okuyorlar) hayatimizdaki en iyi Italyan yemegini yedik, hem de bir alisveris merkezinde~Kanyon vari bir merkezdi...Mekanin adi Il Tempietto.
Alicante'de ise adi Burger Beach olan bir yere oturup burger istedik; alinan cevap ise "Su anda Burger yok" oldu!

Domuz Gribi : Alisveris ederken yanimda hapsiran veya burnu kizarmis biri olursa hemen o magazayi terk ettim! Ne kadar etkili bir korunma yontemi. Gecen sefer yanimda kolonyam vardi, bu sefer almamisim, nasil rahatsiz oldum anlatamam! Neyse antibakteriyel el jellerinden alarak kendimi guya garantiye aldim. Ucakta aksiran tiksiran oldukca da birbirimize bakip bakip "kesin domuz gribi bu" seklinde yorum yaparak kendimizi dezenfekte edip durduk...
Kuafor : Bu konuda da ben gene bizim kuaforlere daha cok guveniyorum. Rapunzele donen imajimi Hollanda mercilerine emanet etmemek icin bu defa Ispanya'yi hedef sectim kendime...Sokakta dolasirken iyi bir "Peluqueria"ya kendimi attim. Yani ben iyi oldugunu dusunuyordum ama sonucu begendigimi soyleyemem. Saclarimi iyice kisa kestirme hissi bile yaratti ama Turkiye ziyaretime birakmaya kararliyim...Bir de sacimi kesen Amsterdam'da yasamis Fasli cikinca basladi benimle Hollandaca konusmaya. Dilim kurudu ben konusmuyorum bu dili demekten!
Cilgin Ispanyol indirimleri : Henuz baslamamis maalesef! Temmuz'da baslayacakmis ve galiba herkes o gunu bekliyor, ya da ben oyle hissettim. Ben de sanki Temmuz'da da gelicekmisim gibi bazi ivir zivira "Indirime girince alirim bunlari" gibi yorumlar yaptim.
Bikini : Her koseden bikini tasiyordu. Her yerde bikini gorunce ister istemez Amsterdam ile karsilastirip her mevsim cizme ve botlarin vitrinde bas koseleri almasi geldi aklima...Bikini denemelerinden cikan sonuclar : Spora Gitmeyenler Dernegi t-shirtumu giye giye yakinda Plaja Gidemeyenler Dernegi t-shirtunun patentini alacagimi anladim...Ust Medium, alt Large kavrami cok cok yeni ve uzucu oldu benim icin! E kardesim el kadar yapmayin su bikinileri! Giyebilen var giyemeyen var! 20'li yaslarin basinda 34 bedenler giyip "ah bu cok bol olmaz bana" gibi soylemlerden 10 yil gibi kisa bir sure icinde nasil da "38 beden bu ama bunlarin kaliplari dar" soylemlerine gelmisim aklim almiyor...(midem aliyor ama:) ITIRAF EDIYORUM: Bir de bu alti ustu ayni beden olan ve degistirelemeyen bikini grubu fobim oldu. Bir magazada altlari degistirip uckagit yapmayi bile dusundum acikcasi!
Ozetle Ispanyolca ogrenmeye karar verdim!
Uc yil once de ayni girisimde bulunmus ve su cumle ile sonlandirmistim cabalarimi: Una nina y un nino estan bailando!