Cuma

EVLERIN ONU GUZEL, YA ARKASI?

Amsterdam kanal evlerinin hep dis guzelliginden bahsedilir.
Ardarda dizilmis acik hava muzesi seklindeki evlerin on kisminin daima guzel olmasinin arkasinda kucuk de bir sir yatar...Hic dusundunuz mu, nasil oluyor da bu kadar yagmur yagan bir sehirde bu evlerin cami nasil hep temiz diye???Cunku camlar belirli araliklarla siliniyor! Tamam bunda sasiracak birsey yok ama silinmesi zorunlu ve silen kisiler disaridan merdivenle tirmanarak bu isi yapiyorlar. Evinizde tabiri caizse don gomlek dolasiyorsunuz, a o da ne camda bir adam!

Simdi camdaki adami da isini yaparken rahatsiz etmemek icin evlerin arka kismina gecelim...Asil huzur ve dingin yasam arka tarafta surmekte! Yururken sadece on cepheleri gorunen evlerin arka kisimlarinda, birkac apartmanin ortak kullanim alani olan bahceler var. Hatta yilin belirli zamaninda bu bahceler ziyarete de aciliyor "Open Garden Days" adi altinda, bu sene 19-21 Haziran arasi olucakmis. Soldaki fotografta sag ve solda kanal evleri goruluyor, ustte de bir ara sokak...evlerin arkasinda gordugunuz gibi bir bahce var...Simdi bahce olmasi normal, baska nokta ise bahcede de bagimsiz evlerin olmasi. Bazilarina achter huis yani arka ev bazilarina garden house denen bu evlerin girisi onden belli olmuyor. Ana binaya bitisik olanlari oldugu gibi tamamen bagimsiz olanlari da var.

Balkon kavraminin Amsterdam'da olmadigini saniyorsaniz yaniliyorsunuz. Balkon keyfini Dutch arkadaslar da kesfetmis...

Mesela sagdaki bahce icinde gorunen alan evlerin depolari ve bisiklet parkini kapsiyor...


Soldaki evler bahce icinde bulunan bagimsiz evlerden...Bu arka tarafin kotu yonunu soylemeyi unutmayalim: Camlari kimse silmiyor, kendiniz bile silemiyorsunuz acilip kapanma stili yuzunden! Dutch engineering mukemmelligi henuz buraya el atamamis anlasilan!

Perşembe

Mon Chi Chi ve Coco

Mon Chi Chi...Cocuklugumdan gelen bir dost. Daha dogrusu ruhu ve tanismamiz cocuklugumdan geliyor, zira benim ilk Mon Chi Chi'min sonu kapicimizin esi tarafindan temizlik esnasinda asagiya atilarak kendi cocuklarina verilmesi olmustu. Cocuk akli iste gidip de alamadik ve Mon Chi Chi ile yollarimiz uzun sure once ayrildi. Ta ki 2007 Japonya gezimiz sirasinda Tokyo'da kocaman Mon Chi Chi magazasini gorene kadar! Tahmin edilecegi uzere hemmeen bir Mon Chi Chi edinildi, en klasiginden, en eskiye benzeyeninden, en cocukluguma dondureninden.

Mon Chi Chi tuylu hayvan tabii, toz falan olmasin diye kendisini cekmecelerin birine koydum buraya tasininca. Mutlu mesut biberonunu eme eme uyuyordu kosesinde...Ta ki bir gun Coco onu bulup asik olana dek...

Gelelim simdi Coco'ya...Kendisi 3 yasini bitirmek uzere olan ve tam "Fooouurrr" yasina girecek olan minik alt komsumuz! Tatli mi tatli, dilli mi dilli. (Burada bu notu eklemem lazim, kendisinin benim hakkimdaki ilk yorumu su oldu " You have funny eyes!!! (kikirdamalar) aannnd funny eyebroowwsss!!") Devamli neden neden diye pesinde dolaniyorum ama cevabi "becausee you are funny" oluyor....Ha bu arada dogumgunune ust kattan taksi ile gitmemi istiyor, ona henuz bir cevap bulamadim..."Tamam taksiyle gelirim" dedim(bu Amsterdam taksileri konusuna deginmek lazim).

Neyse simdi Coco ile Mon Chi Chi ne alaka dersek, Coco ile haftanin bazi zamanlarinda oynama seanslarimiz var. Bunlarin ilkinde kendisine bir kac deneme yaparak oyuncaklarimi cikardim. En kaybedilmesi zararsiz olandan baslayarak ( Sipsimel'den kalan oyuncaklarla-affet tatlim). Baktim hic oyle bizim memleketin cocuklari gibi "bu da benim ossun muuu?" duygu somurulerine, simarikliklarina girmiyor, hadi dedim ayilari da cikaralim.
Tosun zaten ortalikta ama onu eline almasi bile zor kendisi 5 kilo falan..(bknz yanda) Devaminda esek geldi falan derken doktuk tum oyuncaklari. Biri haric: Mon Chi Chi...
Bir gun beklenen oldu. Ayiyi cok seviyordu, almak istedi uyutmak icin, ama sadece 1 haftaligina. "Tamam" dedim "bir hafta sonra getireceksen olur". Bir haftanin sonunda ziyarete gittim minik evini, ayiyi da aldik ciktik yukari...Ohhh ayim geri gelmisti! Bu kiz cok akilli, aldigini da geri veriyor, demek ki artik Mon Chi Chi ile tanisabilir! Ne yanilgiymis meger...

Mon Chi Chi ile tanistirmama firsat vermeden icguduyle midir anlamadim basladi yatak odasinin cekmecelerini acmaya, bir yandan da o tatli British aksani ile " I am just looking" diyerekten (bir sey almayacagim icin rahat olsun psikolojisi) benim don cekmecemi desmeye. "Aman!" dedim "sen git erkek tarafini des". Desmesi ile Mon Chi Chi'yi bulmasi bir oldu. Bir kac saniye suren sessizlik ardindan eline aldi. "I have to sleep him" dedi. Dedim masum bir fikir, ayi gibi alir bir hafta oynar, geri getirir. " Tabii" dedim, "Al oyna getir gene". Ama getirecek misin diye de bir onay sorusu sordum " Yeeess, of courseee" dedi.

Gidis o gidis, bir hafta gecti, iki derken, dedim olaya el atmam lazim. Indim bu hafta bir aksam ustu yemegini yerken yakaladim. " I have a surprise for youuuu!!" dedim, dedim ki eve gelmesi icin ilginc birsey olsun(tamam pijama almistim onu da verdim). Gelecek misin diye sordum, "Yesss, of courseee"! Tamamdir Mon Chi Chi isine el atabilecegim. Tam kapidan cikicam demesin mi donup de babasina "Papa, you have to come with us!" Ya guzelim, tatli Coco'm, orada annen falan dururken simdi baban nereden cikti! Benim herif oldurur beni, elin adaminin ne isi var playgroundumuzda! Neyse, "yok babana degil sana supriz" gibi seylerle kandirdik, geldi benimle...

Aldim karsima, basladim aglamaya : I miss Mon Chi Chi sooo much! Where is he? (bu arada bu aglayarak cocuga istedigini yaptirma isi biz Turklere mi mahsus acaba???)

Coco, her zaman hazir cevap Coco, dondu o sarisin poposunu baska seylerle ilgileniyor! Eyvah dedim bir umursamazlik var, tehlikeli. Arttirdim aglama dozumu " When will you bring him back? I missed him soo muchh" (bu arada iyi ki annedir babadir etrafta degiller, diyecekler uyduruktan bi maymun vermis, cocugu da o yuzden cagirmis) Neyse ben agladikca baktim geldi ilgilenmeye basladi. " He is sleeping in my place" e tamam bunu ben de biliyorum, "ne zaman gelecek peki "dedim, "not this week!", oh be demek ki getirecegini unutmamis, "maybeeee next week, we will see"..."????"

1 Haziran itibariyle guncelleyelim: Mon Chi Chi hala yok, israrla sordum, aldigim cevap: " I can't find him!"

ENVY

Hep iyi yerleri yazacak degilim tabii ki. Arada begenmediklerimizi de ekleyelim ki dengeli olsun. Adina bakip da yanilmamak lazim, hic de kiskanilasi bir mekan degil Envy...yani en azindan benim, benimkinin ve Gos'un gozunden...

Efendim bir Eylul gunu, yeni mekanlar kesfedelim dedik...Prinsengracht uzerinde, disaridan bakinca oldukca hooos gorunen Envy ilgimi cezbetti. Hemen bir rezervasyon yapildi akabinde. Ilk giris, baslangic, Bresaola guzeldi...Ben ki cig et yemem, kuru et yemem, sarkuteri yemem diyen insanim, yedim afiyetle...

Devaminda dedik, herkes birsey secsin ortaya soyleyelim paylasalim. Secilen lezzet toplarindan biri hamburger oldu. Hamburgerin masaya gelisi ile gecenin devaminin hic de "doyurucu" olmayacagi anlasilmis oldu. Cunku hamburgerimiz hayatta gormus gorebileceginiz en mini, en fuzyon hamburgerdi! eti 30 grammis e menude bu bilgi varmis vs vs...ya biz elimizde tartiyla mi geziyoruz, nereden anlayalim 30 gram nasil bir buyukluktur? Neyse herkes basladi birbirine bakmaya, kim once neresin isirsa gibisinden...Sonunu hatirlamiyorum ama ameliyat eder gibi hamburgeri bolusturduk galiba, e hak gecmesin :)
devaminda gelenler de Envy'nin lezzetli ama fuzyonist durusuni hic bozmadi tabii ki...E biz de Turk durusmuzu bozmayip ekmekle Bresaola'ya daha bir hevesle giristik. Ekmek, masada karnimizi doyurabilecegimiz tek oge! (Yalniz ekmegin tadi cok iyiydi hakkini vermek lazim)

Ben merak ettim gene de gitmek isterim diyenlere, buradan buyurun diyoruz...

Not: Envy aslinda buyuk bir zincirin fuzyon halkasi...Nevy, Vyne, Supper Club vb diger mekanlari...Supper Club Amsterdam da tavsiye edilmeyesi yerlerden benim icin!

Envy'nin onunde merakla cama yapisan turisleri gordukce "Hayirr, yapmayinnn, girmeyinnn" demek geliyor icimden ama tutuyorum kendimi :)

Cikarilan dersler: 1. Dekorasyonla karin doymuyor. 2. Ekmek en iyi dosttur! 3. Mutfak terazini yanina al fuzyon yerlere giderken. 4. Acsan cig et de yenirmis!

Çarşamba

Thai Mutfagi...Yuummmyyy!!!


Amsterdam mekanlarindan soz ederken en sevdigimiz Thai restaurantini da yazmadan gecmek olmaz...Soen! Mideye acinin en guzel sekilde sirayet etmesi icin arasira gidilmesi gerekiyor:) Griptir, nezledir, usutmedir bunlara da birebir! Prinsengracht ustunde hemen Anne Frank'in karsilarina denk geliyor...Favorimiz 64 numarali iki aci yildizli Keang Kiow Waan. Tercumesi sanirim yesil tatli curry. Aciyi isme yazmayi unutmuslar! Her ne kadar hindistan cevizinde yuksek oranda doymus yag oldugunu ogrenmis olmam saglik duskunu yanimi uyarip Thai yemeklerini yeme sikligimi azaltmis olsa da, arada bir yemekten zarar gelmez ogretisi ile yola devam ediyorum. Bu arada bu yag orani ve zarar haberi ile ilgili politik olduguna, bitkisel yag uretenlerin oyunu oldugunu soyleyenler var ama bilemiyorum...Eskiden yesil curry'yi de marketten alip evde Thai yemegi denemeleri yapardim ama bugun baktim pakete ne kadar cok E var icinde! kalsin kalsin, en son ben olucem dunyada(!), yemem sagliksiz seyleri!

Hollanda ruhuna uygun aktivite - Ruzgar tribunune tirmanmak!

Hollanda'nin sembolu yel degirmenini bir kenara koyuyorum simdilik, onu ziyaret etmesi kolay...Zaandam'da turkce brosur bile veriyorlar isteyene iceri girerken! ama simdi deginecegim aktivite daha teknolojik:) Ruzgar degirmenleri de artik Hollanda'nin sembolu olmus durumda. E insanin ruzgar tribunu isleten arkadaslari olunca onu da ziyaret etmek zor isler listesinden cikmis oluyor. Gectigimiz Eylul ayinda uzun bir yolculugun ardindan Delfzijl'da bulunan bir ruzgar tribunune cikmak kismet oldu! Disaridan o kadar da heybetli durmayan ruzgar tribunlerinin ici meger ne klastrofobikmis! ve aslinda ne kadar da uzunmus bu tribunler(bizimki 80 metreydi)! Tirmanirken farkettik... Bir kismini manuel bir kismini otomatik tamamladik tirmanisimizin, adrenalin had seviyeye cikti tabii bende! Neredeee o parasutle atlayan 16 yasindaki deli insan, bitmis ruh kalmamis...Tepede ise bizi bekleyen asil supriz bu aletin kafa kisminin hareketli olmasiydi...yani tabii ki ruzgara dogru donmesini bekliyorsunuz ama siz icinde yokken! Enerjisinin kesilmis olmasina ragmen donmeye devam ediyordu...
Bir iki etrafa bakip, Delfzijl havasi alip, Alman topraklarini ve tribunlerini de gordukten sonra acilen inme istegine kapildik! Devaminda neredeyse 3 saat suren yolculugun ardindan deniz seviyesinin altinda guzel duzluk Amsterdam'ina ulasip huzura kavustuk.

Amsterdam'da Amsterdamli gibi yasanir

mi? Hayir efendim yasanmaz! Ozumuze aykiri bir kere, nedenlerine gelince...

1. BISIKLET SEZONU : Ozellikle kisin her yer buz tutmusken bisiklete binilmez efendim! binenleri her sabah izledim, karsidaki kopruyu dusmeden gecebilmek isteyen iniyor eline aliyor, binbir adimla geciyor kopruden. Ha "Gecicem ben inmeden!" diyene ne oluyor, dusuyor bir guzel! Bir, tembel tavuskusu olarak zaten o sogukta bisiklete binmem, benim sezonum bellidir- Kasim-Mart arasi kapaliyiz kardesim! Iki, hata yapip bindiysem bile her bir koprude in bin in bin dolmus gibi bozar beni! Duserim de duserim...

2. VEDALASMA : Doooii Dooii diye diye iki blok vedalasmanin anlami yok, adam gibi vedani yap, op, cek git, biniceksen atla bisikletine...Bunlar basliyorlar once bi opusme faslidir gidiyor, 3 kere opusmek nedir bir kere? hayir 3 kere opusuceksen diger yanagin hatiri kalir onun neyi eksik? Opusme bitiyor, basliyor bisiklet basinda muhabbet, o 50 kilo bisiklet demiri-kilidi cozulecek ya once...neyse onu da atlattik hadi dagilirlar simdi derken basliyorlar duuii doooiii gibi sesler cikararak bisikleti surmeye! iki blok gidiyor en azindan sonra susuyorlar! bye de bye bye de git iste yoluna! sanirsin en derin arkadaslik iliskileri bunlarda, bir turlu ayrilamiyorlar!

3. BISIKLET USTUNDE : Bisiklete binerken on isi bir arada yapiyorlar. Biz ki uyanik geciniriz trafik olsun baska isler olsun, multi process insanizdir Turkler olarak ama yok bunu yapamiycam! Ayni anda pedal cevirip, ondeki cocugun agirligi tasinip bir de mesaj yazilir mi cep telefonundan? Yandaki bisiklete laf yetistirmeyi eklemiyorum bile...Ha tabii bisiklet en en oncelikli arac, her turlu onune gelene carpma haklari var- ben de gelisimizin ikinci ayinda bir bisiklet kazasina kurban gittim bu arada! hep arabadan korkardim ama bana bisiklet carpti! o ne guclu carpistir ki sirtim iki hafta mor gezdim! Bisiklet konusuna noktayi koyarken bunlarin bisikletlerinin cogunda el freni ve zil olmadigini hatirlatir, guvenli gunler dilerim :)) Arkanizdan "ciling ciling" diye bir ses duyarsaniz, aman donup de ne ki bu demeyin, yana cekilin, saglam kalin!

4. SAGLIK SISTEMI : Aslinda tum Hollanda'ya has birsey bu yazacagim ama onlar gibi yasamamak icin sanirim eeen buyuk sebep budur! Hasta olma! elinden geliyorsa yolun doktora dusmesin! elinden gelmiyorsa basina gelecekler soyle ozetlenebilir...Diyelim ki kas spazmi olduunn (Tanidik mi tatlim?), simdii ilk is evden de cikamadigina gore oylece yatip aci cekmek-eger ki Turkiye'den getirdigin Majeziktir Muscorildir bunlar yoksa...Ilk kalktigin gun doktora gidersin ( oyle herhangi bir doktor degil, kayit oldugun aile doktoruna), doktor tabii ki uzmanlik alani olmadigi icin sana anca agri kesici kas gevsetici yazar ve fizik tedaviye yollar...Fizik tedavide genellikle sira vardir, sana sira gelmesi muhtemelen 1 hafta alabilir, sen o sirada kendi kendine baslarsin zaten daha da gerilmis kaslarini acmaya. Neyse doktor yazar sana biseyler, e simdi eczaneye gidiceksin ama hangisine? Kayitli olduguna!!! Kayitli eczanene gidersin ilaci alirsin, a bi bakarsin ilac anksiyete ilaci!!?! Doktoru ararsin bu ilactan baska yok mu diye, o da sana eczaneye sor gibi sacma bisey soyler, eczaci doktora sor der, sen o sirada bi saatini harcarsin telefonda...Simdi hastaneye sevk edilmen gereken kisim olursa ne olur, olur musun, kalir misin onu anlatmayayim...ama hadi biraz ipucu vereyim...beyinde bir tumorden suphelenilen vakada, iki ay sonraya randevu verdiler tanidiklarimiza! demek ki napilmaliymis, Hollanda'da saglik sistemine girmektense, acil durumlar harici ucak bileti alinir, bir guzel Turk hekimlerine bunye teslim edilir!!!

devam edecektir...

De Koffie Salon


Amsterdam'da en sevdigim yerlerden biri bu minik kafe ya da kafeler oldu artik cunku ikinci subelerini actilar. Koffie Verkeerd favorimmm. Koffie verkeerd aslinda bildigimiz latte ya da daha bildigimiz sutlu kahve. Hollandaca anlami bozuk kahve de olarak cevirilebilir, ama asil anlatmak istedikleri cokca sut konmus kahve...tam bana gore!

http://www.dekoffiesalon.nl/, merak edenler icin, Hollanda'da alisik olunmayan birseyi yapiyorlar, sabah 7'den aksam 7'ye kadar acik hem de haftanin her gunu! Hatta kablosuz internet de mevcut...Ilk Amsterdam'a gelisimizde red light'in gobegindeki otelimizden (bknz. otelde iki bucuk ay yasanir mi-yasanirmis) sikilinca ve yandaki Bulldog coffee shop ve otelden gelen kokulardan mayisinca buraya kendimi atip ayiliyordum...
Kahve gurmeleri icin ufak bilgi, kullandiklari kahve Buscaglione, guzel mi ? bence guzel

Gezdim Tozdum Sevdim











Gezmek tozmakla ilgi birseyden su anda cok eminim...artik sehir gezmeyi sevmiyorum! Aktivite olmali, farkli kultur olmali, kiliselerden ve muzelerden baska birsey olmali! Kilise ve muze gezenlere saygim sooonsuz olmakla birlikte ben artik hazzetmiyorum (hic etmis miydin acaba?)??? Lokal tatlar, pazarlar, fotograflamaya deger koseler, mumkunse orada yasayan insanlarin hikayeleri...iste bunlara degiyor kalkip da o kadar ucak yolculugunu yapmak...gun gectikce daha da mi tembellesiyorum, ne oluyooorrr??? En cok sevdigim koselerden biri Japonya oldu...Mayis ayinda cherry blossom vakti gitmek sart, ama ne zaman? PS: Bu yazi bir Japonya tanitimi yazisi degildir tabii ki, Japonya ustune oturup uzuuun uzuunn yazmak lazim, bir baska gune artik...

Mutfakta eglenmek!











Yemek yapmak en az yemek kadar zevkli benim icin! En son pogaca yapmayi ogrendim oh benden mutlusu yok! Anneee, artik her geldigimde patatesli pogaca yapmak zorunda degilsin, ozgursunnn!

Cizemem ama boyarim!






















Cizmek bence zor bir sanat! ama boyamak cok kolay! dok renkleri karistir da karistir!