Salı

Beautiful Colors Inside Me

Kulagimda Morandi'nin Colors parcasi, bahari kutluyorum. Hollanda'nin en yagissiz, en cicekli, en renkli, en yasanilasi, en burada olunasi donemi bu benim iki yildir gordugum kadari ile. Biz de gunesin ve baharin tadini cikariyoruz bugunlerde.
Yanimda biricik annem, bana ve gobegime yardimci olmak icin bizimle kaliyor.

Haftasonu Lisse-Sassenheim civarindaki lale tarlalarina dogru yola ciktik, rengarenk lale, sumbul, nergis tarlalari hem burnumuza hem gozumuze, hem gonlumuze senlikti....Gecen yildan beri icimde kalan lale konseptli fotograflarimi da keyifle cektim(ama yukaridaki fotograf bana ait degil). Yol git-gel biraz eziyet oldu ama degdi dogrusu...

Bugunse sabaha bavulda tasinmis, buzluga atilmis, yeniden hayata donmus, tazesinden guzel simitlerin arasina kasar koyup yaptigim tostla basladik. Ardindan alisveris cilginligina kendimizi kaptirip dolandik da dolandik. Ve her zamanki gibi almam almam dedigim Birkenstock'lardan bir cift edinip eve donduk (almazdim daaaa giderek ayakkabilarin icinde bunalan ve sisme potansiyeli olan ayaklarimi dinleyip aldim :)) Yok yok cok rahatmis dogrusu!
Simdilerde gonlum pembe, en cingenesinden hem de! Nerede cingene pembe, koyu pembe bisiler gorsem elimi atiyorum. Benim gardrop oldu pespembe! Ben ki pembeye yillardir uzak durmus biriyim, hormonlar sagolsun her yeri cingene pembe yaptilar. En cok da yan bahcedeki pembeye ciceklenmis bahar agaci ilgimi cekiyor...Son gunlerim buralarda, galiba degere bindi Laren benim icin...Pembeleri fotograflamam gerek acilen!

Pazartesi

Hoghlandaca Bilighyor Musunuz?

Bundan aylar onceydi, bir Istanbul-Amsterdam ucusu sonrasi girmisiz all passports kuyruguna, elimizde oturma kartimiz (bu karti da hic sevemedim, bir gariban zavalli gocmen havasina sokuyor insani) bizi tesfir edip iceri alacak pasaport abisinin onune yanasmisiz.
Bana kafadan hollandaca bisiler soyluyor kendisi, ben hic orali degilim INGILISHHH plss diyorum, adam da orali degil ki, Hollandaca ogrenmediniz mi diyor,
Hayir diyorum (sadece atsutumblif midir nedir onu bile soyleyemiyorum)
Ama ogreneceksiniz herhalde diyor,
Hayir asla ogrenmeyi dusunmuyorum diyorum,
Ben de Turkce bilmiyorum zaten diyor,
Ben de bu gereksiz muhabbetten baymis halde, Ingizlice iyidir diyip kafami da o usulde salliyorum.
Daha bir cok kez bu hoghlandaca bilme hikayesi farkli zamanlarda karsimiza cikiyor. Trafik cezasi kesen polis bile bir yildan fazla kalip da nasil hollandaca bilmedigimize sasiyor-Turk ve Hollandaca bilmiyor!!!.
Ulkeye adaptasyon ve entegrasyon kapsaminda turk gocmenlerin ve vatandaslik almak isteyenlerin bu fena dili bilmesi zorunlu. Benim icin ise gocmen olmadigim ve ileride burada yasamayi dusunmedigim icin hicbir zaman bilinesi ogrenilesi bir dil olmadi, yani girtlagima da yazik!!! Ayrica knowledge migrant yani beyin gocmeni(!) olanlarin da ogrenmesi zorunlu degil.

Simdi konu, suraya sadece 10 gunlugune gelmis 50 kusur yasindaki annemin basina gelenler!
Kadincagiz cikmis sokakta dolaniyor. Yasli bir adam yaklasip birseyler soruyor.

Annem de almanca ogretmeni oldugu icin almanca cevap veriyor. Adam da hoghhhlandaca bilmiyor musunuz diyor? annem ise hayir ben almanca konusuyorum diyor.
Adamin cevap aynen pazaport polisi gibi "ama ogreneceksiniz herhalde?" annem gene almanca "hicbirzamaaannn" diyor, adam da hemen ortamdan uzaklasiyor,

sunu soruyorum sevgili Hollandalilar,
siz bizim ulkemize gelip de gunesimizden, etimizden, sutumuzden faydalanirken biz tutup da illaaa Turkce konusacaksiniz diye baski yapiyor muyuz?
Hayir!
ama bundan sonra elime dusmeyin, cunku gram ingilizce bile konusmayacagim sizinle :)))

Çarşamba

Siz Ölün ki Biz Para Kazanalım!

Bunu düşünen dünyanın en büyük sirketlerinin bazıları...Toplamda kaç şirketin bunu yaptığı bilinmiyor...
Düşünün kurumsal çarkın içine bir köşesinden girmişssiniz, mutlu ya da mutsuz günde en az 8 en çok kimbilir saatinizi o iş yerinde dünyayı kurtarmaya çalışarak geçiriyorsunuz.
Bir gün geliyor ve ölüyorsunuz! Veee şirketiniz sizin öldüğünüüz için milyon dolarlar kazanabiliyor!
Acımasız değil mi? ama gerçek!

Micheal Moore'un "Capitalism: A love Story" adlı yapımını izlerken donakaldım.
Bu dünya devi şirketler size hayat sigortası yaptırıyorlar, belki de hiç haberiniz yok. Sigortanın alacaklısı ise gene şirket!
Yani sizin ölmeniz üzerine bir nevi kumar oynuyorlar. Ölen kişinin ailesi tabiri caizse zırnık alamıyor bu sistemde...
Bu yapımda bunu yapan amerikan sirketlerinin isimleri de açık açık veriliyor (hepsi tanıdık şirketler), ama sadece bilinenlerin...
Belgeseli izleyince bir kere daha amerikada doğup büyümediğim için şükrettim!
İnanılmaz acımasız...

Perşembe

One Big Damn Puzzler


Yanıma yanaştı, L koltuğumuzun L'sinin en ucuna.

Elimde kitap göbeğimde çekirdek, bacaklarımın üstünde elma...

Ah dedi, ayıcığım yiyor gene...

Gözünü Arsenal-Barcelona maçından bir saniye ayırdı, o kapanmak üzere olan çizgi gözünü.

Sen bu kitabı bir sene önce Portland'da okumuyor muydun? dedi bay 3 günde kitap bitiren.

Evet dedim, sonuna gelmiştim tam ama konsantrasyonum dağılmıştı, bu zamana kısmetmiş.

E kitap 500 sayfa ve ingilizce ve ingilizceyi de bozarak kullanıyor yani napayim...(I is be stay here gibi cümleler düşünün)

One Big Damn Puzzler, Pasifiğin bir köşesinde kendi haline yaşayan ama vakti zamanında Amerikalıların bomba denemeleri yüzünden (bir yıl önceden bu şekilde kalmış aklımda) ada halkının çoğunun tek bacaklarını kaybettiği tuhaf alışkanlıkları olan bir adanın zamanla nasıl değiştiğini anlatıyor.

Güya onların hakkını vermek için Amerika Hükümeti adına adaya gelen bir avukatın aslında onların hayatına nasıl da zarar verdiğini, 5 yıl içinde adanın nasıl da amerikanlaştığını anlatıyor. Komik bir anlatıma sahip aslında, gel gör ki benim 'içine başlangıçta dalıp da sonra dalamadığım' kitaplar listemde yerini alıyor ve bir yıl sonra bitirmeme sebep oluyor...

Kimin Dogrusu?

Candan gene guzel bir sarki sozune imza atmis yeni albumunde.
Parcanin adi "Kimin Dogrusu".

Baskalarinin hayatini oyle cok ve oyle gereksiz yargilayan bir toplumuz ki, bu parcayi hepimize gonderiyorum :)

Ha bu arada Hollandalilarin oyle olmadigini dusunuyorsaniz, cok coook yaniliyorsunuz. Yani birakalim Hollanda'da kimse kimsenin yaptigini takmiyor soylemlerini.

Birazcik oturup gozlemlerseniz ya da iclerine girerseniz hic de oyle degil.

Tamam bizim ulkedeki gibi taciz boyutuna getirip sorularla sizi bogmuyorlar ama asiri merakli ve yargilayicilar kesinlikle. Sadece caktirmiyorlar diyelim. Caktirani da vardir kesin.

Biz yargilamiyor muyuz? Evet evet yargiliyoruuz :))

De Storm isimli filmi de izlerseniz biraz anlarsiniz ne demek istedigimi.

Igneyi herkese batiriyorum,

Dun yaptigim tombis peynirli pogacalarimi da yanima alip koltuguma geciyorum, herkese sadece kendi hayatina baktigi guzel bir persembe gunu diliyorum! :)