Perşembe

Leylek

2003 yılından beri hiç sektirmeden her sene leylek gördük. Havada, karada, tarlada, uçan, kaçan...her türlüsünü. Leyleklerin seyahate yorumlanmasının verdiği mutlulukla ilk başlarda pek hoşumuza gidiyordu leylek görmek. Zaman içinde leylek düşüncesi artık korku vermeye başladı. Son birkaç senedir eğer birimiz leylek gördüysek diğerine gıcığına gösteriyoruz :) A bak kuuuşşş kocamannn diye masum masum gösterirken, birden aaa leylekmişşş diyince diğeri hemen bakışını başka yere kaçırmaya çalışıyor. Ama nafile, en son iki gün önce gene leyleği gördük!
Son 6 yılda diğer 23 yılımda etmediğim kadar seyahat ettim(k). İlk başlarda çok keyifliydi. Doğudan batıya, kuzeyden güneye...Yeni yerler, yeni kültürler, yeni yemekler. Ama herşeyin olduğu gibi bunun da bir doyum noktası varmış. Artık leylek görmek istemiyorum! :)

Bu kadar seyahat demisken bari iki restaurant önerisi yapıp geçeyim,

Frankfurt'a yolunuz düşerse aksam yemeği için elma şarabı ile ünlü Adolf Wagner'i deneyebilirsiniz. Wiener Schnitzel bence çok güzeldi. Elma şarabını çok içmedim ama benimki önce ağız büktü, sonra da pek beğendi.

Paris'e yolunuz düşerse, bizim otele yakın olduğu için tercih ettiğimiz ama önünde inanılmaz kuyruklar oluşan ve sadece antrikot yapan Le Relais de Venise'e uğramanızı öneririm. Bu arada sitelerinden gördüğüm kadarı ile Paris dışında New York, Barcelona ve Londra'da da şubeleri varmış. Şimdi gözümdeki orjinalliğini biraz kaybetti ama olsun, yemekler çok başarılıydı. Paris söz konusu olunca her seferinde dönüp Gözde'ye sorduğum Bistrot d’a Cote da bir alternatif olabilir.