Salı

Arabela


Arabela, kullanmakta oldugunuz arabanin keyiften cikip da bela haline geldigi ana verilen isim...
Araba mi yoksa bela mi karar veremediginiz an...
Bahsetmislerdi trafik cezalarinin bu ulkede cok yuksek oldugundan ama biz anlamamisiz galiba.

Mektuplar geliyor son birkac gundur, buna alisigiz zaten...Ama ustunde isim yok, adsiz sansiz zarflar.
Icini acinca plaka ile baslayan, hic de romantik gorunmeyen yazilari goruyoruz veeeee beklenen cezalar yagmaya basliyor.
Uyarmisti arkadaslarimiz, biraz bile gecseniz ceza gelir diye, iyi de tepemizde (ya da baska bir yerimizde) radar alicisi ve km kontrol aleti ile mi geziyoruz. Gaza basinca gider, frene basinca yavaslar da, o aradaki sureyi napalim yani?

Hız sınırı 50 iken, 55 km'ye kadar izin vermisler. Tamam buraya kadar normal de, bizimki de 58 km ile gecmis!!! 30 euro ceza, istersen ödeme...aynısının 60 km'li hali ama bu sefer radar aleti aslında 57 km'ye kadar izin vermis de biz suistimal etmisiz 3 km, öde 36 euro...

Hadi dedik, bunları tecrübeye yazalım dedik (bu arada cezalar 2 ay gecikmeli geliyor), bugun baktım bir isimsiz ama icindeki kağıda bakılırsa cisimli bir mektup daha gelmis. Düştükten sonra canının acıdığını ancak idrak edebilen çocuğun yavaş yavaş dudağını bükmesi misali dudağımı bükerekten açtım zarfı. Piyangodan bu sefer de kırmızı ışıkta geçmek çıktı, hem de Hollanda sınırında bir köy yolunda (tamam yolda geçebilecek inekler için çok tehlikeli ama). Bunu da tecrübe hanesine yazarken cebine de 156 euro koyuyoruz, gözümüz yollarda Hollanda Trafik Ceza merkezinden gelecek diğer isimsiz-cisimli mektupları bekliyoruz...
Zaten çooktaaan farkına vardığımız bir konu vardı, bu ülkede araba kullanmak inanılmaz zevksiz, riskli ve pahalı bir şeymiş...
Negatif miyim? Yo hayır! :)))
Unutmadan, öyle radarı geçtik hadi bas gaza yok, trajectcontrol denilen aletler 6 km boyunca hızınızı ölçüyormuş! Tot ziens!

Pazartesi

Helal Haribo!


Fazla yoruma gerek yok, bizim bildigimiz Haribo kulturel bir uyum olayina girmis, ve iste bu sonuc cikmis ortaya,
HELAL HARIBO!

Benim favorim ise bu urun oldu! Kabus mu gercek mi karar veremiyorum...

Çarşamba

Bugun Ben 10.Yasima Basiyorum!


Bir erkek cocuk bir kiz cocugun kulagina birseyler fisildiyor, yanlarinda iki samimi pozda beyaz kus var, sanirim beyazliklari ile safligi temsil etmekteler, samimiyetleri ile de bu gunlugun amacini...

Bu baslik benim 10.yasima basarken tutmaya basladigim gunlugumun ilk cumlesi. Soyle basliyor gunluk "Ben bu gunluge guzel ve kotu anilarimi yazacagim. Gizli sirlarimi, sevdigim kisileri. Ama kimse bu gunluge bakamaz. Ben MeO.Bugunden itibaren yani x.x.1990 yilindan itibaren yazacagim. BUGUN BEN 10.YASIMA BASIYORUM." Bu girizgahin ardindan hemen kisa notlar bolumu yapmisim, verilen ilk ayrinti " Bizim akvaryumumuz var. Ben Ozel ders aliyorum. Aslinda ozel ders almak istemiyorum.Kilom 36, boyum 1.46. Ozel gunlerimi tukenmez kalemle yazacagim (?). Istedigim zaman yazarim (!)....
Iste boyle basliyor benim cok ozel gunlugum :) O kadar ozel ki ne kilidi var ne baska birseyi, gelen giden okumustur vaktiyle. 4 yil sonra kimse (annecim aslinda senin icindi tum bu ugraslar aslinda) okuyamasin diye kendi alfabemi de olusturup "kimse okuyamaz" kismini gercek hayata gecirmisligim vardir.
Icinden cikacak malzemelerle bir kitap yazilir, ama o cocukca bakisla bazi konulara yaklasimim da super. Mesela sevilen ve sevilmeyen arkadaslar listesi yapmisim. Sevmedigim Kizlar, Sevdigim Kizlar. (erkekler neden yok listede bilmiyorum). Buradaki ilginc konu ise dustugum not: Belki ileride sevmedigim kisileri severim. Sonra da sevdiklerim ile sevmediklerim arasinda gidip gelen oklar...Bir sene sonra liste genislemis, Sevdigim, az sevdigim, hoslandigim!
Gunlugum genel olarak yeme icme olayina yogunlasmis ilk yillarda, bunu boyum posum da ispatliyordu o yillarda zaten...Onu yedik, bunu ictik, kahvalti yaptik, yemegi yaktik, yemek olmadigi icin disari ciktik, pilav yedim, karpuz yedim, puding yedim, aksamina-pudingin yarisini yedim, aklima soru takildi, cozemedim, kalkip portakal yedim...
Bitmek bilmeyen bir yeme icme gunlugu gibi...arada tabii coook ayrinti da var...Ilk asklar, ask mektuplari, kuskunlukler, barislar...Sinif arkadaslarimin analizi! 5.sinif sonunda yazmisim bunlari.
Birkaci soyle,
XX: Bazen paraya bakan (paraya bakan???) biri idi. Arkadaslari ile uyumsuzluklari cok oldu. En iyi anlastigi kisi AB idi. 5.sinifa kadar basit bir ogrenciydi. Ama son sinifta basarisi biraz da olsa yukseldi!
BB: Kiskanc ve simarik demek KK'nin yarisi demektir. Cogu zamani ogretmeni opmek ve yag cekmek ile gecer. Onu da unutamam.
NN: Sakin ve sessiz, kusme huyu olmayan bir kizdi. Pek fazla dostlugumuz olmadi. Birazcik tembeldi. Fakat cok da iyiydi.
HH: Onu anlatmak cok zor. Guvenilir, cesur, guleryuzlu idi. Erkek gibi cesurdu. En iyi arkadasi xti. Ders basarisi basit denir. (sanki karne notu veriyorum, hayret bisey!)
EE: O ismi duyunca fittiririm. Hic uslanmaz. Basit bir ogrenciydi. Fikir fikir guldururdu.
UU: Sorun cocugu, yaramaz, ispiyoncu ve askla ilgilenen (?) bir ogrenciydi. 4.sinifta cok sorun olmustu. Ama gene de iyiydi. Bizim mahallede otururdu. O iyiydi.
EN ACIMASIZ YORUM DA BU SANKI: LL: Sinifin en tembellerinden idi. Suskun. Dersle hic ilgilenmeyen birisiydi. 5. sinifta basket takimina girdi. Hic degilse bir konuda basarili oldu!!!! -Aman tanrim ne kadar acimasiz bir cocukmusum ya! Cocuk aslinda belki de hayatta gercek olan basariyi yakalamis, sosyalleserek, ben de nasil yorumlamisim! Utandim!
WW: Oyunlarda mizikcilik yapar fakat kavgayi sevmez. Onu severim, 5.sinifa kadar pek arkadasligimiz olmadi.
BB: Komiklikleri soguktur. Bir sorun karsisinda sabit fikirlidir. Uyanik ve akillidir.
KK: 5.sinifta cok yalan soyledi. Kopya cekmesi 5-6 defa oldu (icimdeki sinav gozetmeni). Basketci idi. Iki yuzluluk yapardi. Onu unutabilirim.
HH: Salak kizin tekidir. Hep pis islerle ugrasir!

Liste uzuyor gidiyor, iyisi mi ben arasira ozet seklinde yazayim bunlari da iki gulelim :)))

Pazartesi

Eat, Pray, Love

Bu kitabı (öncelikle kapak tasarımını beğenip:), bir hevesle alıp, önceleri okumakta, konsantre olmakta epey zorlanmıştım (this is me!). Sonra birgün yeniden elime alıp bir çırpıda okumuştum. Kitap Türkiye'de de vaktiyle en çok satanlar listesine girmişti. Kitabı anlatmıyorum, az önce tesadüfen farkettim (Javier Bardem hangi rollerde bir daha karşımıza çıkacak merakından), kitabın filmi çekiliyormuş! Ryan Murphy yönetmenliğinde, ve başrolde Julia Roberts! Felipe rolunde de Javier Bardem! Merakla bekliyorum, 2011'de vizyona girmesi bekleniyormuş...Belki de bu haberi en son duyan de ben olabilirim çünkü haber çıkalı çooook olmuş, ama bana ne :) Bana ilginç gelen Julia Roberts-Javier Bardem eşlemesi oldu! Bekleyelim, göreliimm...

Amsterdam'a Tasinirken...


Aradan bir yıl geçmiş buraya taşınalı...Dönüp baktığımda beni en çok neler zorlamıştı diye, öncelikle bu oturma izninin alınması konusu geldi aklıma :) paylaşayım dedim...Aslında bürokrasi merdivenlerini ağır ağır tırmandığınızda oldukça basit bir konu. Diyelim ki Kennis Migrant yani Knowledge Migrant yani (resmi olarak Türkçesi var mı bilmem, ben çeviriyorum hemen) Beyin Göçmeni(!)iseniz, zaten bu topraklara ayak basabilmeniz için önce MVV denen sticker'ın pasaportunuzdaki baş köşeyi almış olması lazım. Onun olması için de pasaportunuzda önceden alınmış halen geçerli bir Schengen vizesinin olmaması lazım. Bu yüzden ben kalkıp bir de hiç gidilmemiş olmasına rağmen Almanya Konsolosluğu'ndan alınmış Schengenimi iptal ettirmiştim.
Neyse diyelim ki Türkiye ayağını hallettiniz, pılınızı pırtınızı (bizim durumda hatta banyodaki çöpünüzü bknz 27 metreküp limit nasıl doldurulur) toplayıp geliyorsunuz. Pılınız pırtınız tabii gümrüklerden geçerekten gelirken siz elinize avcunuza fazlaca bavul almışsanız bir de Schipol Gümrük Polislerinin aramasına tabii tutuluyorsunuz. Size sorulan son 6 aydır yeni birsey aldınız mı sorusunu direk hayır olarak yanıtlamanıza rağmen cantalarınız röntgenlenmekten kurtulamayacaktır. Bir kere kardeşim ülkede eski sezondur yeni sezondur, çılgın alışveriş imkanları ve merkezleri dururken sizin kuru kuru dükkanlarınızdan alışveriş etmemi beklemiyordunuz herhalde, tabii ki bir sürü yeni şey var! Neyse diyelim gümrüğü de geçtiniz. Unutmayın! Amsterdam'a taksi ücreti taş çatlasa 50 euro tutuyor. Bizim bir arkadaşımız gibi 120 euroyu verip, bu ülkede de taksi çok pahalıymış diye kendiniz kandırmayın! Tamam taksi pahalı, ama bu kadar da değil!

Neyse bu fasa fiso kısmı geçersek, şimdi oturma iznini almanız için yanlış hatırlamıyorsam önce IND'ye başvurmak gerekiyor. Eğer şanslı bir insansaniz ve şirketiniz Amsterdam ve Amstelveen'deyse bunları sizin için çok kolay biçimde halleden bir Expat Center var. Bizim durumda da aracı şirket halletmişti bu bürokrasi kısmını (bu arada buralı arkadaşlar acayip gururlularmış bu bürokrasi sistemleri ile), neyse konuyu bölüp duruyorum. Bürokrasi işliyor ama aceleniz varsa sizin için işlemiyor da denilebilir:) Hiiiç acele etmeyin...

Ben burada asıl önemli noktayı söyleyip geçeyim yoksa destan yazmak üzere devam ediyorum. Diyelim ki, eşiniz çalışıyor, siz de saz arkadaşı kontejyanından ülkeye gelmişsiniz. Eşinizin 3 yıllık oturma izni bir iki haftada çıkarken sizin için durum böyle değil! Çünkü sizin önce belediyeye (City Hall) kaydolmanız lazım. Bunu yapabilmeniz için de ev bulmanız ve de oturmanız lazım! Bizim durumda yaşamımızı 2 buçuk ay otelde geçirdiğimiz için benim oturma izni çıkmadı da çıkmadı...Ha ne zararı var derseniz, MVV nin bir suresi var, sanırım 6 ay. 6 ay sonunda hala oturma izniniz çıkmadıysa yandınız. Benim durumumda olayı şansa bırakmamak için ben geçiçi bir vize almıştım. Bu geçiçi vizeyi Amsterdam Sloterdijk'taki IND'den 40 euro karşılığı almak mümkün. Geçerli bir sebep sunun!

Belediyeye kayıt işi bittikten sonra da yaklaşık 1-2 ay sürüyor oturma izninizin çıkması. Çıktığına da fazla sevinmeye gerek yok çünkü ömrü 1 sene! 1 sene sonra yeniden başvurup uzatmanız lazım, neyse ki bunu mektup yolu ile yapan bir sistem kurmuşlar(ilk defa sevdim mektup işini).

Bir diğer konu doğru yoğurdu bulma işiydi, bunu başka bir yazıda anlatmak lazım, Türk marketi önerileri ile...Kısaca Kwark süzme yoğurttur, Magere light yoğurt oluyor, siz iyisi mi Greek yoghurt ya da Türk yoğurdu alın olsun bitsin! Ya da varsa yüreğiniz, yeteneğiniz, zamanınız, azminiz yapın bir Türk yoğurdu!

Yukarıdaki resimdeki kitabı buraya taşınanlara tavsiye ederim :) Hepsini okumadim ama komik kısımları var ve birçok abuk gelen şeyi de açıklamışlar :)

Cumartesi

Son Bahar Temizligi


Son kez yapilan bahar temizligi oluyor bu eylem...O yuzden son ve bahar bitisik degil...Biraz gec olmakla beraber, psikolojik olarak inanilmaz keyifli bir eylem...
Simdi benim bir sorunum var, giymedigim, giymeyecegim kiyafetler, ayakkabilar benim icin cope atilamayan esyalar arasinda. Cunku sogan kabugu, demlenmis cay, domates ambalajlarinin yanina etek, pantolon koymak beni fena halde rahatsiz ediyor! Bu yuzden de dolaplar benim yillardir giymedigim kiyafetlerle dolup tasiyor! Hatta sirf bu yuzden tasinirken bizimle gelen ve bircok Amsterdam evine sigamayan, bu evde kendine ait bir odasi olan ve bu yuzden fazladan kira odedigimizi dusundugumuz bir siyah buyuk dolabimiz var.

Evin yakinlarinda buyuk yesil bir cam copu vari bir depolama alani kesfettim. Dutch ogrenmeden ingilizceye uyarlayarak anladim ki kleiding (clothing), schonen (shoes), huishoudtextile (house textile) atilabiliyor icine! Sonrasini bilmiyorum ama sanirim toplanip ihtiyaci olanlara dagitiliyor.

Bunu gormemle eve gelip dolaplari dokmeye baslamam bir oldu! Dolabi gectim, bir de bahcede bir depo var, o da agzina kadar dolu!

Velhasil buyyuuuk bir bahar temizligi yapip, yillardir hem fiziksel hem ruhsal olarak benimle dolasan o fazlaliklardan kurtuldum! Kurtulduk! Buna en cok benim, evde kullanmadagi esyalar bulunmasindan nefret eden kocam sevindi :) Baktim Noel baba gibi sirtlamis posetleri goturuyor!

Çarşamba

Dilsiz Usak Gidince...

Agzi vardi, dili yoktu...Ikili dilsiz usak...Kendimi bildim bileli, evlendigimizden beri her 3 tasinmamizda da bizim geldi. Benden oncesini de sayarsak sayisiz kere tasinmisligi vardir. Ilk gordugumde o kiraz rengi ahsabi cok hosuma gitmisti. Bir daha hic ayrilmazmisiz gibi gelmisti. Ilk evimiz kucuktu, ama hepimiz sigabiliyorduk(ben gene de ev kucuk diye tasinmak istemistim)...Ikinci evde ayri bir odasi bile oldu. Ucuncu evde, kosesine cekildi...Kullanilmaz oldu...ne gomlek giyen vardi ne de pantalon.Kendini iyice ise yaramaz hissetti, sustu, pustu...
"Hadi Amsterdam'a tasiniyoruz" dedigimde canlandi, kalkti bizimle geldi...Basina geleceklerden habersiz. Tam iki bucuk ay kapali bir kutuda yasamini surdurdu, sonunda yeni evine yerlesti...Ama olmuyordu iste, ise yaramiyordu, degersiz hissetti kendini, hatta "fazlalik". Ustu toz tutmaya baslayinca gitme vaktinin geldigini iyiden iyiye anladi. Bir arka odaya, bir yatak odasina tasindi durdu ama yer edinemedi kendine...
Sonunda bu sabah 8.15 itibari ile "evsiz usak" oldu. Kendi ellerimle goturdum onu sokaga biraktim...Ama biliyordum ki yeni sahibi ona benden daha cok ihtiyac duyan biri olucakti. Tam olarak 1 saat sonra biraktigim yerde degildi, coktan yeni sahibini bulmustu bile. O cok sevdigi gomleklere, pantalonlara yeniden kavusmus oldugu hayali ile benim de icim rahat artik...Hoscakal dilsiz usak!