Pazartesi

Şef'in Masasına Oturmanın Dayanılmaz Hafifliği

Evet oturduk, gittik şefin masasına oturduk.
Geçen cumartesi eski alt komşularımızın 6 aydır bizi davet(!) ettiği De Kas'a sonunda gittik, ama içeride o hoş ortamda oturmak yerine şefin masasına oturduk (ya da...:).
Önce ezik hissettim kendimi, herkes içeride sadece biz mutfakta kokteyl masasından bozma bir düzenin içinde oturuyorduk. Temizleyici kokularının yemek kokularına karıştığı, devamlı kirli tabakların geçtiği bir köşede.
Ama şef oturduğumuz andan itibaren bize özel ilgi ve sevgi gösteriyordu sağolsun.
Meğer efendim biz o içerideki hoş ortamda oturanların tam iki buçuk katını ödemekteymişiz kişi başına!!! Bunu tabii gecenin sonu gelmeden öğrenemediğimiz için (akıllılık edip de birinternet sitesine baksak kolayca anlayacaktık oysa!), gecenin sonuna doğru bize içerideki masalarda peynir ve tatlı servisini yapmayı teklif ettiklerinde pek sevindim.
De Kas 1926 yılında kurulmuş dev bir sera aslında. Şimdi kendini tamamen kendi organik ürünlerini üretip bunları servis etmekle konumlandırmış olsa da bize gezdirdikleri serayı görünce bu konumlandırma ne kadar gerçekçi karar veremedik.
Bizim geceye dönersek, kişi başına yaklaşık altı başlangıç, bir ana yemek, bir peynir tabağı, iki kere tatlı servisi ve masaya yaklaşık 10 şişe şarap, şampanya, tatlı şarabı vs vs açıldığını görünce kendimi çok da ezik hissetmemem gerektiğini gecenin sonuna doğru anladım aslında :)
Neyse eğer ki ilginizi çekerse şefin masası dışında gitmek isterseniz bence gidilebilir bir yer, tarihçesine ve diğer detaylara burada bakabilirsiniz, DE KAS.

Yok ben illa Şefin masasına gideceğim ve şefin özel bakımı altına gireceğim diyorsanız önce buraya tıklayınız! Ben tekrarını hiiç hiç almayayım.

Kısaca bu mevsim için olası yiyeceğiniz şeyleri sıralarsak,

İstiridye (benimkini pişirmişler ama aldığım lokmanın cazur cuzur kum efekti çıkarması üzerine gerisini aşkıma pasladım), karides (çatalla ameliyat ettim, bıraktım), bıldırcın (deniz ürünü değil ama şimdibu halimle riske atamayacağım, kenarından ısır bırak), çiğ somonlu kanepe (ben çiğ somon yemiyorum diyince bana da sağolsunlar domuzlu kanepeyi uygun görmüşler, ben de onu komşuma uygun gördüm), kodbalığı (yarısını ye bırak), deniz ürünli risotto (pirinclerini ayıkla ye), kabaklı pay (oh beee), kırmızı havuclu pırasalı salata (midelere şenlik), bool peynirli peynir tabağı (bana kremsi ayak ve inek kokulu fransız peynirleriyle gelmeyin ya...şu kaşar türevini keşke daha çok koysaydınız), fesleğenli dondurma (içim ferahladı), elmalı tart (elmalarını yedim), ekşi başa bir tart (fazla mı kaçırıyorum tatlıyı bu gece?), kek (yağını esirgememişler sağolsunlar ama saat 12yi geçmiş yemeeee)...

Sonuç, bir restaurant açılacak, yanına bir sera yapılacak, mutfağa masa atılacak ben de şef olacağım, köşeyi döneceğim!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder